39. Bölüm (İkinci kitap sonu)

En başından başla
                                    

"Biz aradık," dedi kapıdaki görevlilerden biri yanlarına koşturup. "Şimdi gelirler. Polisi de aradık."

"Beyin sarsıntısı geçiriyor olmasın?" diye sordu İbrahim. "Başını çarptı mı kaldırıma? Gördünüz mü?"

Hilal de Kürşat gibi olan biten her şeyi görmüştü. "Sert vurmadı," diye yanıtladı. "Başını yüksek bir yere koyalım Kürşat."

Kürşat Fatih'in başını kucağına aldı. O arada başının arkasını da yokladı. "Başında yarık filan yok sanki... Şişlik de gelmiyor elime," dedi transta gibi dalgın.

Olaya en son Naz dâhil oldu. Önce Kürşat'la Hilal toz olmuştu. Pistte dans ederken garsonla konuşup 'geliyorum ben,' dedikten sonra fırlayıp giden kocası geri dönmeyince o da merak etmişti haliyle. Masada uyuklayan Samet'ten başkasını da bulamayınca soluğu otelin kapısında almıştı. İbrahim'i görünce "Nereye fırladın gittin?" diye çemkirecekken hemen arkasında yerde yatan Fatih'le Nil'i gördü. Son metreleri gözyaşları içinde koşarak kapattı. "N'oldu burada???"

Hilal güven vermek istercesine Kürşat'ın gözlerinin içine bakarken yanıtladı soruyu. "Abla iyiler yok bir şeyleri... Ambulans da şimdi gelir..."

****

Uyandığında nerede olduğunu hemen algılayamadı. Tanımadığı pencerelerin aralık perdelerinden gün ışığı sızıyordu. O kadarcık ışık bile gözlerini acıtmaya yetti; bir anda kamaşan gözlerini açıp kapatmak bile büyük bir çaba gerektirdi.

O an yüzünde bir filin oturuyor olabileceğinden şüphelendi Fatih.

Kafasını güç bela yana çevirdiğinde Kürşat'ı yanı başında buldu. Kan çanağına dönmüş gözlerini Fatih'in yüzüne dikmişti. Sessizce "Gördün mü ilahi adaleti şimdi?" diye sordu ama her zamanki alaycı hali yoktu. Hiç gülmüyordu.

Fatih yutkunmaya çalıştı. Boğazı kupkuruydu. Kıpırdanmaya çalıştığında vücudunun her bir yanına işaret fişekleri gibi ağrı hücum etmeye başladı, başında da ağrı denemeyecek kadar korkunç bir zonklamanın ayak seslerini hissetti. Hafızasını zorladığında son hatırladığı, kaldırımda öylece dikilirken aklından geçen Nil'e sarılma fikriydi. Sonra sigara soran adam geldi aklına. Bu düşünceyle kanı çekilirken "Nil?" diyebildi ancak.

"Aslan yürekli kardeşimin seni koruması gerekti," dedi Kürşat hala alaydan ve neşeden yoksun.

Ayakta durabileceğine dair ufacık bir güven kırıntısı taşısa Fatih yataktan fırlayacaktı. "Ne diyorsun sen?!"

"Adamın bıçağı varmış meğer. Sen o kısma yetişemedin tabii..." Fatih'in panikten gözleri olabildiği kadar irileşirken Kürşat hemen ekledi. "Ama bir şeyi yok. Elinde bir kesik var sadece. Dikiş attılar. Merak edilecek bir şeyi yok. Annemler başında zaten..."

Fatih biraz rahatlar gibi oldu. "Derin mi kesik?"

İsteksiz gülücüğü burnundan çıktı Kürşat'ın. "Çook derin Fatih." Zayıf bir gülümseme vardı şimdi Kürşat'ın yüzünde. "Büyük bir suçluluk hissetmende hiçbir sakınca görmüyorum..."

Fatih de gülümsedi. Ya da en azından gülümsediğini düşündü. Yüz kaslarına laf geçirebildiğinden emin değildi. "Adam kimmiş?"

"Senin yakalattığın hırsızın kankası birkaç arkadaşıyla birlikte gelip seni korkutmak istemişler. İfadeni değiştir diye. Enişte bey, birkaç akşamcı ve oteldeki görevlilerle paketledik kendilerini."

Fatih'in yüzünde zafer gülümsemesine benzer bir şey vardı. Ama Kürşat şişliklerin, morlukların arasından pek ayırdına varamadı. "Hani bak Samet'in hiç faydası dokunmamış işte..."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 21, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin