"Sorun teşkil ediyor muyum?"

"Belki." dedi gülümsemesini bozmadan. "Sana güveniyorum." Verecek karşılık bulamadığımdan suratına bakakaldım; çene hattı yumuşaktı, alt dudağı üst dudağına göre dolgunken, burnu orantısını tamamlıyordu. Gözleri yoğun kahvelik barındırıyordu, çift göz kapağına sahipti ve büyüktü. Can alıcı noktası ise yanağına kondurulmuş kusuru, gamzesiydi. Gülümsedikçe oluşan çukurluk sevimliliğini konuşturuyordu. "Kolyen..." Pembe derileri hareket edince orblarım gamzesinden ayrıldı. "Hoşmuş." Boynumdan aşağı, Soo'nun doğum gününde aldığı kolye uzanıyordu ve ucunda minik bir kurt figürü vardı. Onu gördükçe benliğimle barışmam gerektiğini hatırlamamı istemişti, kendime sunduğum işkenceleri dizginlememi arzuluyordu. Parmağımı soğuk figüre değdirip, "Teşekkür ederim." dedim ve tam o an burnumun ucuna ıslaklık düştü, kar taneleri uçuşmaya başlamıştı. Anın büyüsüne kapılıp, "Sevilmek." diye fısıldadım. "Sevilmeyi diliyorum." Kar taneleri kirpiklerime tutunuyordu, göz kapaklarımı indirmekten çekiniyordum. Chanyeol'un dudaklarını ıslatışını boğuk bir anlamsızlıkla izledim. "Bilinmek." dedi. "Bilinmeyi diliyorum." Eli yanağıma uzandı, avucu yanağıma yaslanmıştı ve baş parmağı kirpiklerime dokunuyordu. Kar taneleri eriyerek göz altımı nemlendirince tırnağının ucuyla ıslaklığı yaydı ve hafif eğildi. "Beni biliyorsun." Nefesi tenimi hem yakmış hem üşütmüştü. "Jongin, beni biliyorsun. Mucize gibi, benim mucizem..." Burnu burnuna değdi, pembe derileri üst dudağıma temas etti ve minik bir darbe bıraktı. Bir kez daha, bir kez daha... Sonunda dudaklarımız birbirine kenetlendiği vakit zihnimde sesler yankılanıyordu: Aradığın özgürlük bizimle Jongin, benimle. Bana odaklan, gözlerime bak. Araftasın oğlağım. Arafta mısın deliciae? Sen piyano çaldığımı bilmezsin ya da sigara içtiğimi, kırmızı şaraptan hoşlanmadığımı... Çaldığım piyanodan başka seni bana getiren bir şeye rastlamadım. Piyanoma çok yakıştın. En çok bana...

Sehun'un tınısı silinmek bilmezken Chanyeol'u omuzlarından ittirdim, birkaç adım gerilemiş, kaşlarını çatmıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun? Ben... Ben toprak burcu bir omegayım.

"Bu neyi değiştirir?" Cümlesinin arasına hırıltılar eklenmişti, irislerinin renkleri koyuluyordu ama durmadım. "Her şeyi." diye bağırdım. "Beni öpemezsin, benimle sevişemezsin, beni mühürleyemezsin, beni sevemezsin. Era şehrinde Kim Jongin, Park Chanyeol yok... Toprak grubuna mensup oğlak burcu Kim Jongin ve ateş grubuna mensup yay burcu Park Chanyeol var. Aradaki farkı anlıyor musun, statü farklılığını görüyor musun? "

" Sevilmeyi diledin."

"Yaşarken değil Chanyeol, benim dileklerim öldükten sonrasını kapsıyor. Sen bilinmeyi istedin ve oldu çünkü kar sizin için, yağmur sizin için yağıyor. Gökkuşağı sizin için doğuyor, güller sizin için açıyor, kirazlar sizin... Ben hiç var olmadım." Kolyeyi kavrayıp kopmasını sağladıktan sonra yere fırlattım. "Benliğimle barışamam, benliğim benim işkencem." Koşarak uzaklaşmaya başlarken Chanyeol ardımdan birkaç kez seslense de duramıyordum, ağaçları bir bir geride bıraktığım sırada evim görüş alanıma girmişti. Soo ve annem kapının önünde dikiliyordu, beni fark eder etmez annem yanıma yaklaştı.
"Jongin! Neredeydin aşkım? Sabah yatağın boştu, endişelendim." Yanağımı sevmeye koyulunca hıçkırıklarım boğazımı yırtarcasına ağzımdan akmaya koyuldu, kar tanelerine basarak bulutlara kavuşacakken canlarına kıyıyorlardı çünkü babam duyarsa üzülürdü, babam duyarsa kızardı." Üşümüşsün." Annem hırkasını çıkarıp omuzlarıma bıraktı pijamalarla kalmayı göze alarak, ellerimi avuçlarına sıkıştırmış üflüyordu. Onun girişimlerine dayanamayıp, "Babamı aradım." diye mırıldandım, ses tellerim bile donmuştu ve dudaklarımın her kıpırtısı dilimi ses tellerimin soğukluğuna mahkum ediyordu. Öyle bir acı yayıldı ki kimsesizliğime tısladım. "O beni korurdu. Anne, neden beni korumuyorsun?"

"Jongin?"

"Rüyalarımda buluşuruz umuduyla uyuyorum, gelmiyor anne. Niçin başkası rüyalarımı zapdetti?" Mum yaktım geçen gece, karanlığı korkuturum sanıyordum. Göğü beyaza boyadım, okyanusları mavisinden sıyırırım sanıyordum. Çiçek diktim saksılara, toprağı avuçlarım sanıyordum. Şarap içtim haram kadehinde, unuturum sanıyordum. Ağladım, çok ağladım, dudaklarım temizlenir sanıyordum. "Yapamıyorum." Dizlerim üzerine düştüğüm an annemin pijamasına tutundum, alnım bacağına değiyordu ve hıçkırıklarım ciğerlerime dolanmıştı. "Rahat bıraksınlar beni, lütfen. Anne korunmaya muhtacım, rüyalarımı al benden. Ne olur benliğimi çalsınlar, piyanoları kırsınlar, dileklerimi yağmalasınlar. Acıyor." Bunca yılın birikmişliği volkanın lavları misali ağzımdan taşarken annem çaresizlikle Kyungsoo'ya neler olduğunu soruyordu, anlatmadım diyemedim. Yazdım lakin okutmadım diyemedim. Ben ağladıkça, kışın ortasında, kiraz ağaçları çiçek açtı, kar tanelerine karışıp dudaklarıma kondular ve sustum. Annem ve Soo posalaşmış bedenimi koltuğa taşırken, "Rüyama gelmesin." diye söyleniyordum. "Sehun, gelmesin."

"Tamam." dedi annem. "Seni koruyacağım. Uyu aşkım." Saçlarımla oynadı uykuya dalana dek, arada bir sıçrıyordum ama o ısrarla varlığını hissettiriyordu. Kapı sesleri, çorba kokusu, sayfa hışırtıları derken güneş batmadan az önce ağlamaktan şişmiş gözlerimi araladım. Sehun koltuğun yanına bir sandalye çekmiş, dudaklarına sıkıştırdığı sigarası ve dizinde dinlendirdiği kadehle oturuyordu. "Sigara içtiğimi ve kırmızı şarap sevmediğimi biliyorsun deliciae." Kadehi havaya kaldırıp içindeki beyaz şarabı işaret etti, ardından sigarasından duman soluyup kül tablasına bastırdı. Rüya olup olmadığına karar veremiyordum ancak beraberinde getirdiği huzura sığınmaktan başka çare aramaya mecalim kalmamıştı. "Biliyorum." dedim ve elimi uzattım, hemen anlamış ve kadehe parmaklarımı sarmama izin vermişti. Kuru boğazımı mayhoş tatla ıslatışımı izleyerek gülümsedi. "Mürekkep bulaşmış ellerin kadehe çok yakıştı deliciae."

"Deliciae kelimesi de yakışıyor mu bana?" Sigara paketine uzanıp bir dalı kavradığı vakit, "En çok sana." diyerek çakmağı çakmıştı, dalın ucu ateşin heybetine tutuldu. "En çok sana sevgilim." dedi ayaklanırken, uzayan kül düşmeye meyletse de silkeleme girişiminde bulunmadan elimdeki kadehi kavradı ve dudaklarına dayadı. "Artık beni aramaya çık Jongin. Ne kaybolursun ne de başkaları tarafından bulunursun, ayakların seni bana getirir."

Kadeh benim elime geçti. "Nasıl olacak o?"

"Çaldığım piyanodan başka seni bana getiren hiçbir şeye rastlamadım. Eğer seni bana getirecekse durmaksızın piyano çalabilirim ve şunu da bil seni meraksız oğlak, piyanoma en çok sen yakışıyorsun."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Capricorn-Sekai [Omegaverse] On viuen les histories. Descobreix ara