Pata Küte Yuvarlanmak

931 86 177
                                    

Babamın bahçemizdeki elma ağacına kurduğu salıncağa bindiğim ilk zamanlar ayaklarım yere değmiyordu; toprak ile aramıza giren mesafenin yaşattığı uçma hissi kancasını özgürlüğe saplamış küçük kurdumu memnun etse de, yaptığım her salınış hareketi sonrası varlığını hatırladığım yer çekimi ivmesinin, bedenime bıraktığı baskının yoğunluğunu özümsememi engelleyemezdi fakat düşebileceğim ihtimaline karşı kazandığım bu farkındalık, yükselememekten korktuğum kadar düşmekten korkmama neden olmuyordu. Evet, küçüktüm ve salıncağa binince ayaklarım yere değmiyordu, düşsem incinirdim, dahası hiçbir vakit en yükseğe ulaşamayacağımı biliyordum; ne babamın ne de annemin gücü avuçlarımın gökyüzüne dayanmasına öncülük edemezdi, çok merak ettiğim evreni asla tanıyamayacaktım. Evet, babamın bahçemizdeki elma ağacına kurduğu salıncak Satürn'ün halkasından ayaklarımı sallandırmama yardımcı olmadı, bedenim o salıncaktan bir kez olsun yuvarlanmadı ama süslü boğamın ölü balığını yüzdürdüğü fanusu kavrayarak, gözleri yaşlı halde elma ağacına sırtını yasladığı günün sabahı ruhum, özgürlüğe kancasını saplamış aptal ruhum, salıncağın ipini boynuna geçirip intihara kalkıştı ve salıncaktan pata küte yuvarlandı. Evet, büyümüştüm ve salıncağa binince ayaklarım yere değiyordu, düşsem kalkabilirdim, dahası en yükseğe babamı uğurladığım an oraya ulaşmak hususunda kurduğum hayalleri rafa kaldırmıştım çünkü ölmeden avuçlarımın gökyüzüne dayanamayacağını, evreni tanıyamayacağımı öğrenmiştim; yine de ruhuma kirazlarla beraber yitirdiği özgürlüğün açıklamasını yapamıyordum, mutluluğu tekrar bulmasına yardım edemiyordum ve işte o gün; Baekhyun balığına kızarmış yumurta yedirdi, balığının ölüsünü fanusta yüzdürdü, yetmedi ağlaya ağlaya bize koşturup sırtını elma ağacıma yasladı... İşte o gün, ruhum özgürlüğü bir süre babamın bahçemizdeki elma ağacına kurduğu salıncakta bulduğunu hatırlayarak
-ona göre salıncağın ipine dolandı, oysa ben intihara kalkıştığına eminim- salıncaktan düştü, cezasını ise yaralarını sarmayarak verdim.

Annemin, Jojo'yu -kendisi Baekhyun'un balığıydı- ufak, karton bir kutuya koyup gömme fikrini toprakla bağdaştırarak kabullenemeyişimiz başka seçenekleri değerlendirmemize yol açmış, balıkların suda yaşayışını göz önünde bulunduran Baek, Jojo'yu denize atmak istemişti. İşte o günün sabahı, ruhumun salıncaktan düşmesinin hemen sonrasında Byun Donghyun, süslü ve üzgün boğamın abisi, Kyungsoo'yu, kardeşini ve beni alarak şehir merkezinin 30 kilometre kadar ilerisine, arabasıyla, bırakmıştı; uçsuz bucaksız bir kumsal karşılamadı dördümüzü yahut geniş iskelenin çürük tahtalarını adımlamadık. Yüksekliği baş döndüren uçurumda, rüzgarın aşındırdığı kayalıklara oturmuş, ilk kez gördüğümüz maviliği incelerken, Donghyun biz savunmasız omegalara kıyamayarak ölü balığı kendi elleriyle derinliklere yollamıştı. Baek kenara yaklaşıp Jojo'nun sonsuzluğunu zihnine kazımak istese de beline sarılarak bakmasını engelledim, zoraki olarak ayrıldığın canlının yolculuğunun nereye vardığını kestirememek bir umut zerresini retinanın arkasına yerleştiriyordu; babamın mezarının olmadığını bile bile babamın mezarını aramaya çıktığım yürüyüşlerin sebebi de o umut zerresinin retinama batıp inanma arzumu tetiklemesiydi ve ben yürüyüşlerimin hepsinin yarısını Jojo'nun mezarını da arayarak geçirmiştim. Babam ve Jojo'nun yolculuklarının sonu meçhuldü, babam ve Jojo ölmüştü.

Veya ben öyle sanıyordum.

Babamın geri gelişinin bana Jojo'nun gittiğini kabullendirmesi hayatın zıtlıklarla çevrelendiğinin fersiz bir kanıtını sunuyordu, muhtemelen özgürlük uğruna salıncaktan pata küte düşmüş ruhum yaralarını sarmayışıma sinirlenerek beni sonuca varmayan yürüyüşlere mahkum etmişti ya da Baekhyun'un uçurumdan bakmasını engellemem ve süslü boğamı kendiminkine benzer bir döngüye hapsetmemin eziyetini, bulunması imkansız iki adet mezar arayarak çekmiştim.

Capricorn-Sekai [Omegaverse] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin