Neden Buradasın?

1.4K 136 136
                                    

Modern dönemle birlikte insanların zaman algısında bir değişiklik meydana geldi; geçmiş ve gelecek şimdinin içerisinde eritilerek, deneyimlerden süregelen akış yaşanan anın boyundurluğuna girmekle kalmayıp hayatın merkezine yerleşti. Sürekli ileri doğru bir akış kazanan zaman profiline alışkın insanlar ve okuyucu kitlesi için bu mantık kavranması zor birer olgu iken, gün geçtikçe benimsendi, öğrenildi, dahası uygulandı. Nereden  mi biliyorum? Basit. Ben, dizlerimi hafif bükerek, koltuğa uzandığım sırada Sehun kalçasını zemine bırakarak başını karnıma yasladığı saniyeler avuçları arasında ufaladı geçmişi, parmak uçlarında eritti geleceği, şimdinin anlamını değiştirdi. Zihnimizdeki karmaşayı biraz öteleyebilsek konuşacaklarımız vardı, dillendiremediğimiz yüzlerce hatıraya, akrep ve yelkovanın ucuna takılmış kelimelere, yitirdiğimiz cümlelere sahiptik ancak Sehun dizine dayadığı kadehin dibine posalanmış şaraba uyum sağlamış ve sessizliği tercih ettiyse, onunla birlikte susmaktan başka bir seçenek düşünüp yeni gerçekliği yaratamıyordum. Sadece sukunet ile kucaklaşmış dakikaların sivrileşerek saplandığı ortamı daha katlanılabilir hale getirebilirdim ki alfanın sıcaklığından ötürü soğukluğundan arınmış parmaklarımı, huzuru hissedebilmek adına, saçlarına daldıracakken Sehun, "11 yaşındaydım." diyerek söze başlamış, unuttuğuna inandığım şarabı -gömleğine akıtmak pahasına- doğrulmadan yudumlamıştı. Önce boynunu yalayıp köprücük kemiklerine doğru süzülen damlaları izledim, sonra onu dinlediğimi belli edercesine tekrar dizine dayadığı kadehe uzandım ve elden ele geçerken spiral hareketlenmeler kazanmış şarabı izlemeye koyuldum. Sehun da başını yan çevirip koltuktan aşağı meyletmiş elimin sarıldığı kadehe gözlerini değdirince dudaklarını yalayarak cümlesini yineledi: "11 yaşındaydım. Kurt benliğim ruhumla bütünleşmişti, bedenim normalliğin sınırlarını zorluyordu fakat ne ikisi beraber tümcelerin nesnesini oluşturabiliyor ne de yaşantımda kendilerine yer bulabiliyorlardı." Tanımladığı duygular yıllar öncesine ait olmasına karşın sanki bugünü yansıtıyorlarmışçasına alnının ortasında bir çizginin belirmesine sebep oldu, çatık kaşlarının ortası çukurlaşmış, dudakları içeri bükülmüştü; buna rağmen bakışlarını tatlı bir kokuyu etrafa salan şaraptan çekmedi, yalnızca uzun kirpikleri titreşiyordu. Çehresini seyre daldığım anların bilmem kaçıncı saniyesinde, "Sigara içeyim mi?" diye mırıldanmasını beklemediğim için göğsüm derin bir nefesle dolmuş ve yükselen göğsüm Sehun'un başını da oynatmış, saçları kalbimin altına konumlanmış kuşun yaralı kanadına sürtünerek çırpınışlarını çoğaltmıştı. "İçme." dedim kadehi ona sunarak.
"Sen benim kokumu alamasan da, ben seninkine aşinayım. Örtme onu." Gülümsedi, sanırım bulunduğumuz pozisyona girmeden evvel salonu havalandırmamın nedeni anlamıştı ya da şarabına kavuşmanın mayhoş mutluluğunu yaşıyordu. "Pekala. Oğlağım ne istiyorsa o." Yanağı tişörtümü eşelemek suretiyle yeniden rahat bir açı yakalayınca kıvrık dudakları düz çizgi halini almış, kıstığı gözleri büyümüştü. "Çocuk aklıma sorsan anlam yükleyemezdi içine bodoslama daldığım ikilik durumuna veya ben öyle sanıyordum." Hiç ara vermemiş gibi söylediklerini yuvarlayıp önüme ittirince ona uyum sağlayarak orblarımızı kesiştirdim. "Abim sabahları ormana gider, dolanıp dururdu. Nedenini öğrenmek istediğim vakit ise kafa dağıttığını ileri sürerdi. Galiba neyden bahsettiğini anlamıştım çünkü o yaşımda bile henüz tanışamadığım benliğimi kavrayabilecek yegane kudretin kendimde olduğunun farkındaydım, tek sorun okula gittiğim günler harici ormana hiç gitmemem, kocaman ağaçların çevrelediği kuytu bölgelerden korkmamdı; bu yüzden şehre yürüdüm saatlerce, bıkmadan, usanmadan. Bu süre zarfında düşünebilirim sandım, o zihnime çöreklenmiş cevapsız sorulardan kurtulabilmeyi umuyordum fakat susuzluğumu giderebilmek amacıyla, müzik aletlerinin satıldığı dükkana, girdiğim vakit kazandıklarım daha derin bir boşluktan ibaretti. Abim yanılmıştı, yürümek kafa dağıtmıyordu." Hikayenin nereye varacağına dair takındığım meraklı tavır ağzımı açmamı engellerken Sehun yeşile çalan şişeden kadehe şarap akıtmış bağdaş kurmuştu, onun sıcaklığından arınan bedenim ise titriyordu. Avucumu karnıma yaslayıp ısıtabilmeyi denedim. "Dükkanın sahibi iyi bir adamdı, hemen bana su vermiş ve dinlenebilmem adına bir pufa oturmamı sağlamıştı. Bana orada ne aradığımı sordu, kayıp olup olmadığımı öğrenmekti gayesi ancak kalbim bu soru karşısında hoşnut tavırlar sergilese de ruhum kızgındı. Kalp hep bir rota belirlemek ister kendine, ruhsa haritalara küsmüştür. O adam 'Burada ne arıyorsun?' deyince önüme yer yer kırmızı kalemle işaretlenmiş haritalar serildi, gidebileceğim onlarca rota hesaplandı lakin hiçbirine gidemezdim, hiçbirine ait değildim. Sen aidiyesizliğin hangi manalar taşıdığını bilirsin omega, yanılıyor muyum?"

Capricorn-Sekai [Omegaverse] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin