29) Emine, Yasin'i Arıyor

45 3 0
                                    

Hastaneden çıktıktan sonra aklıma kitabın son bölümü geldi. Doktor, annemin tüm yaşadığı şeylerin hayalden ibaret olduğunu söylemişti. Gerçekten de hayal miydi? Bunu öğrenmeliydim. Hiçbir yere uğramadan evime geldim. Yatağımın başındaki yastığı kaldırdığımda kitabım yoktu. Hemen babamı aradım. Kısa süre çaldıktan sonra açtı telefonu.

- Baba, yastığımın altında kitabım vardı ama şimdi yok. Sen mi aldın?

- Senin yaşındaki bir kızın, öyle tecavüzlü kitaplar okumaması gerekiyor!

dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Babam bana asla böyle davranmazdı ve bu ilkti. Evden çıktım, yakındaki Avm'ye gittim. Kitapçıdan kitabı tekrar aldım, üst kattaki kafelerin birine oturdum ve kitabı tekrar okumaya başladım. İlk aklıma gelen kişi annemin "çocukluk aşkım" diye yazdığı Yasin oldu. Yasin diye biri varsa annemin söyledikleri tamamen doğrudur diye düşündüm. Yoksa ne yapacağımı bende bilmiyordum.

Annemin yazdıklarıyla, babamın eskiden anlattığı bilgileri kafamda toparlamaya çalıştım. Annemin eski evinin hemen yanına park yapılmış olması gerekiyordu. Ertesi gün erken kaktım ve Beyoğlu'nda, annemin çocukluğunun geçtiği yere gittim. Babamın bahsettiği sokağa girdim. Kitapta anlatıldığı gibi bir sokak değildi. Apartman aralarında yarı baygın şekilde yatan insanları görünce irkildim. Sokakta biraz daha yürüdükten sonra, sağ tarafta küçücük bir park gördüm. Parkın hemen yanında duvarları çatlamış annemlerin evi ve hemen karşısında da Yasin'in ailesinin evi olması lazımdı. Parkın karşısındaki evlere bakmaya başladım ama evler o kadar iç içeydi ki bulmak neredeyse imkansızdı. Bir süre evleri inceledikten sonra sokağın sonundaki bakkaldan içeri girdim. İçeride 60 yaşlarında bir kadın vardı. Kadına sokağı gösterdim.

- Teyze, bu sokakta oturan Necla adında bir kadını arıyorum. Parkın karşısındaki evlerden birinde otuyormuş, tanıyor musunuz?

Kadın tezgahın arkasından hafif bir şekilde kafasını bana doğru uzattı. Bu yaşlı kadının dudaklarının çevresi kırışıklıktan dolayı ağzı küçücüktü. Kadın, kafasını yukarı doğru kaldırdı.

- Necla, Necla, Necla. Heh bildim. Çocuğu uyuşturucudan ölen Necla'yı soruyorsun sen.

Bir an ümitlendim ama Necla denilen kadını bende tanımıyordum ki, her hangi bir Necla dan da bahsediyor olabilirdi. Belki de aynı Necla'dan bahsediyordur ümidiyle,

- Evet, o Necla teyze

- Necla ve kocası çocukları ölünce buradan göç ettiler.

- Uyuşturucudan ölen oğullarının adı neydi?

- Ne oğulları kızım? Onların oğulları yoktu ki! Dünya güzeli bir kızları vardı, o da gencecik yaşta öldü! Kızın adını şimdi aklıma getiremedim.

Her şey yine alt üst olmuştu. Kadına biraz daha yaklaştım.

- Teyze, emin misin? Bahsettiğin Necla ablanın evi parkın hemen karşısındaydı değil mi?

- Eminim tabi kızım. Ben doğma büyüme buralıyım. Herkesi tanırım.

Bu sokakta başka bir Necla olup olmadığını sorduğumda olumsuz cevap aldıktan sonra kadına teşekkür edip bakkaldan çıktım. Çaresizce sokakta yürümeye başladım. Ya bu yaşlı teyze başka Necla dan bahsediyordu, ya da Necla denilen kadının Yasin adında oğlu yoktu. Ya Yasin diye biri hiç yoksa! Annemin yazdıkları hayaldi diye düşünürken telefonum çaldı. Arayan babamdı. Nerede olduğumu sordu. Beyoğlu'nda olduğumu ve annemin eski evindeki sokağa geldiğimi söylediğimde delirmiş gibi bağırmaya başladı. Bundan önce benim gideceğim yerlere asla karışmaz, bana bu şekilde bağırmazdı. Hemen eve gitmem gerektiğini söyledikten sonra telefonu yüzüme kapattı.

Beyoğlu'ndan taksime doğru yürürken kitapta geçen "Düşkün kafe" aklıma geldi. "Annemin yürüyerek kısa sürede geldiği bir kafe ise bu çevrede olmalı" diye düşündüm. Beyoğlu'nda 15 yıl önceki bir kafeyi aramak, samanlıkta iğne aramaktan daha zor olacağını biliyordum. Saatlerce annemin yaşadığını evin çevresindeki sokaklarda dolaştım, insanlara sordum ama Düşkün kafeyle alakalı hiçbir bilgiye ulaşamadım. Dolaşarak bulamayacağımı anladıktan sonra sabahtan beri hiçbir şey yemediğim aklıma geldi. Sokak simitçilerinden birinin yanına geldim. Adam yaşlıca biriydi. Bir tane simit istedim ve adama iyice yaklaştım.

- Amca, buralarda Düşkün kafe diye bir yer var mı?

Simidimi veren adam simit tezgahının arkasındaki tabureye oturdu. Elini ağzına götürüp kısa süre düşündü ve ardından da kafamı allak bullak edecek o cümleyi kurdu.

- Kızım, o kafe kapandı.

O kadar sevinmiştim ki, amcanın karşısına geçtim.

- Ne kadar oldu kapanalı?

- Birkaç yıl oldu sanırım. Kafenin ortasında adamın biri vurulunca, kafenin sahibi de apar topar kapattı ekmek teknesini.

Demek ki Düşkün kafe diye bir yer vardı. Biraz daha yaklaştım bu adama.

- Amca, eminsin değil mi? Kafenin adı Düşkün kafeydi?

- Eminim tabi kızım, yaşlıyım ama daha bunamadım Allaha şükür!

Amcaya teşekkür ettim, simidimi yiyerek Taksim'e yürümeye başladım. Kitaptaki olayları ve insanları aklımdan geçiriyordum. Simit aklımı başıma getirmiş olacak ki; annemin tek dostu Fatma teyze aklıma geldi.

Songül 2 (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin