AŞKIN MANSUR HALİ / Bölüm:4

Börja om från början
                                    

"Çerkez! Kalacak dedim!"

 

La havle çekti içinden  Çerkez, bu deli oğlan esmeye başladı mı önünde durana aşk olsun. Onun bile dize getiremediği adamlar iki saate kalmaz teslim oluyorlardı bu kömür gözlü oğlana.

Arkasına aldığı çocuğa baktı bir kez daha, derin bir nefes aldı ve en başından beri olacağını bildiği şeyi yaptı;

"Tamam! Dediğin gibi olsun Esved ama oğlanın başına bir iş gelirse sorumlusu sensin!"

 

Gülümsedi Esved, aslında sadece dudağının kenarı biraz kenara kalkmıştı o kadar, elini beline götürüp silahının yanında duran sustalısını aldı. Mansur’un sırtını kavramış parmaklarını çözdü usulca. Eliyle omzunu kavradı gözlerini gözlerine kilitleyip "korkma"dedi hâl diliyle.

İleriye doğru ilerledi Esved. Mansur arkasında iki elini yumruk yapmış dimdik bekliyordu. Dik durmalıydı artık, onu arkasına alan bu ince efenin hatırına dik durmalıydı.

Esved odanın ortasına geldi, Çerkez'in etrafında oturan adamların gözlerinin içine baktı teker teker. En sonunda Çerkez'e kilitledi bakışlarını, sağ elini kaldırıp bıçakla bir kesik attı. Elini yumruk yapıp kan damlalarının damlamasına izin verdi.

"Bu çocuğun damarlarında benim kanım akıyor. Onun canını yakan benim canımı yakmış demektir. Eğer kılına zarar veren olursa, akan kanıma yemin olsun, tüm kanını kurutmadan elimden kurtulamaz."

 

Esved'in  sesi gözlerindeki fırtınaya inat dingin bir liman gibiydi. O sesi işiten herkes biliyordu ki boş konuşmazdı bu kara yağız ve yine biliyorlardı ki o başak sarısı saçları sert okşasalar dahi Esved, gözünü kırpmadan tüm kanlarını akıtırdı.

Sözlerinin yerine ulaştığını anlayan Esved, gömleğinin eteğini yırtıp eline bağladı,Mansur’un  yanına ilerdi ve arkasına bakmadan onunla birlikte kapıdan çıkıp gitti.

<< ~ ~~~~ >>

Haftalar sonra bir sabah, kahvaltı sofrasında karşı karşıya oturuyordu iki dost. Esved çayını yudumladıktan sonra, Mansur’a çevirdi bakışlarını. Mansur, bakışları masada kafasını kaldırmadan yemeğini yiyordu küçük lokmalarla. “Bu oğlan kuş kadar yiyor.” Diye hayıflanıyordu Fatma ablası her sabah. Geceleri de uyuyamıyordu hala Mansur, her gece acı çığlıklar yükseliyordu odasından.

Elindeki çatalı sertçe masaya vurduğunda, Mansur korkuyla sıçradı yerinden. Gördüğü manzarayla, deli yanları çağlamaya başlamıştı yine Esved’in. Sandalyesini yere düşürüp kalktı, hızlı adımlarla yanına yaklaşıp kolundan kavradı Mansur’u. Korkulu gözlerle bakıyordu ona şimdi ama aldırmadı Esved. Bu çocuk bu şekilde hayatta kalamazdı.

Esved kolundan sürüklerken, aklı karmakarışık olmuştu Mansur’un. Neden sinirlenmişti yine? Anlayamıyordu bu kara oğlanı. Aşkın seller gibi çağlayıp önünde ne var ne yoksa savurup duruyordu böyle zamanlarda. Bahçenin ortasına geldiklerinde; kapının önünde ki adamlara seslendi. İki adam koşarak yanına geldiklerinde birisinin belindeki silahı alıp eline tutuşturduğunda, gözleri yuvalarını zorlarcasına açılmıştı Mansur’un.

Elindeki metalin soğukluğu kalbini dondurmuştu adeta, ne yapacaktı ki bu silahla ve neden elindeydi bu ölüm makinesi? Adamlardan birisine işaret etti Esved, adam Mansur’un biraz ilersine yerleşip ellerini önünde birleştirdi. Esved ona dönüp konuşmaya başladığında dünyası alt üst olmuştu Mansur’un;

“Mansur! Silahı kaldır ve ateş et!”

Buğulanan gözlerine eş konuşamıyordu dili Mansur’un. Ne demek ateş etmek?

“Ben… Ben ateş edemem Esved! Ne olur..”

“Yalvarma Mansur! Eğer sen ateş etmezsen, namlunun ucundaki av olursun! Şimdi ateş et!”

 

Titreyen ellerini kaldırdı Mansur, gözleri adamı göremiyordu akan yaşlardan. Her şey flu bir perdenin arkasında kalmıştı. Yapamıyordu parmakları kaskatı kesilmişti korkudan. Birden buz kesmiş ellerinin üzerinde ateş gibi bir sıcaklık hissetti. Esved kendi avuçlarıyla sarmıştı ellerini.

“Nefesini tut, ve tetiğe bas Mansur! Farz et ki o senin üvey baban olacak pislik!”

 

Esved o kelimeleri söylediğinde, Mansur’un o kadar yıl yaşadığı dünya durmuş, yerine bambaşka bir dünya kurulmuştu. Yeni binalar dikiyordu Mansur dünyasına ve yeni bir gök inşa ediyordu çatısına. Gözlerinin yeşiline çalınan siyahlarla bastı tetiğe…

Kurşun adama denk gelmemişti zaten gelmeyecekti de. Esved’in Mansur’a verdiği silah kendi yapımı ağzıyla oynanmış bir silahtı. Nişan alınan noktanın yarım çap yanına ateş ediyordu silah ama bunu Mansur asla bilemeyecekti. O, o gün silahı ateşlemiş ve yeni bir hayata başlamıştı.

“Hekimoğlu” olmuştu Mansur. Adını, annesinin ipek saçlarını, babasının yeşillerinin yumuşaklığını hep kendisine saklayacak, dışarıya inşa ettiği o tunçtan duvarları gösterecekti yalnızca… 

Sevgiler~ 

ESVEDDär berättelser lever. Upptäck nu