19. BÖLÜM

264 30 7
                                    

14.09.2019
Keyifli okumalar. Bol bol yorum ve vote bırakmayı unutmayın 🌸

Yediklerimizin ağırlığı ve yolun yorgunluğuyla üçümüz de erkenden yatmak istemiştik. Yazlığımız yeterince büyük olmadığı için Can tek misafir odamıza yerleşti. Füsun'a ise Sezin'in odasını ayarlamayı düşünen annemle konuşup Sezin'i rahatsız etmek istemediğimi söyledim. Sonrasında benim odam Füsun için hazırlanırken elimde bir yastık ve battaniyeyle koltuğa doğru yol almak zorunda kaldım.

Koltukta kaç kez döndüm bilmiyorum ama merdivenlerde duyduğum tıkırtılarla sessizliğime devam etsem de Füsun'un kokusunu aldığımda gözlerimi kapatıp uyuyor gibi davrandım. Aslında şu an onunla saatlerce oturabilir ya da sohbet edebilirdim fakat onu rahatsız etmek istemedim. Son birkaç gündür o kadar çok birlikte vakit geçirmiştik ki bundan ne kadar memnun olsam da kendiyle yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. Bu hakkı ona vermeliydim çünkü insan zaman zaman sadece beyninde dönen çarkların sesini duymak istiyor. Fazlasını değil.

Füsun mutfağa gidip su içeceğini düşünürken o sessiz olmaya çalıştığını her haliyle belli ederek evden çıktığında dirseğiimin üzerinde doğrularak kapanan kapıya baktım. Üzerine hiçbir şey almadan incecik kıyafetlerle çıkmıştı. Geceleri soğuk olduğunu ve esen rüzgarın dostça tenini okşamayacağını ve hatta bir düşman gibi onun incecik tenini yıpratacağını bildiğimden içimde bir koruma iç güdüsü uyanmıştı.

Daha fazla dayanamayarak askıda duran annemin ince ama Füsun'u biraz da olsa koruyacağını düşündüğüm şalı ve anahtarı alıp peşinden ben de çıktım. Bahçenin ön kısmında göremeyince yan tarafa dolandım. Oradaydı. Bahçenin sahile açılan kapısında durmuş, kollarını göğsünde birleştirerek tahminimce denizi izlemekle meşguldu. Ya da izliyor gibi görünmekle.

Yanına usulca yaklaşıp şalı omuzlarına bırakırken kafasını çevirip gülümseyerek bana bakmaktan öteye gitmedi. Anahtarı da uzatıp gülümsedim. "Eve anahtarsız girilmiyor maalesef."

"Buna hiç dikkat etmemiştim. " Şala sıkı sıkı sarınırken anahtarı aldı. Gülümseyerek bana bakmayı sürdürürken kendimi gitmeye zorladım fakat o böyle gülümserken sırtımı dönmek bir ss subayından yahudi olduğunu gizlemek kadar zordu.

"İyi geceler öyleyse." Geri geri birkaç adım atıp irademin son demlerine kadar kullanmaya zorladım kendimi.

"Eğer uyumayacaksan kalsana biraz." Bahçenin tenine vuran ışığıyla bembeyaz görünen elini bana uzattığında dünden razı olduğum şeyi yapıp ona yaklaştım. Yanına geldiğimde tekrar yönünü denize dönüp daldığında tıpkı yıldızları izlediği gece olduğu gibi ben onu izliyordum. Üşüdüğü kızaran yanaklarından belli olurken o yanakları avuçlarımın içine alıp gökyüzündeki yıldızlar kadar öpmek istedim.

"Neden uzaktan uzağa izliyorsun?" Denizin nazlı dalgaları bir ileri bir geri hareket ederken Füsun usulca omuz silkti.

"Bazı şeyler uzaktan daha güzel sanki. Yanına yaklaştığında yakan ateş mesele yeterli mesafeden seni ısıtabiliyor. O yüzden bazen bir şeylerin güzel ya da faydalı olması için çok yaklaşmaktansa uzaktan izlemek daha çok huzur veriyor." Buruk bir gülümsemeyle söylediği sözlerin üzerine buğulanmış gözlerine baktım. Ela gözleri birer yıldız gibi parlayarak beni mest etti.

"Yani senin için deniz uzaktan güzel. Çünkü yanına yaklaşırsan güzel gelmeyebilir ya da faydalı olmayabilir. Doğru mu anlamışım?" Ellerimi eşofmanımın ceplerine sokarken Füsun kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Aslında bu söylediğim denizden ziyade başka şeyler için geçerli. Şu an düşündüğüm şey bu olduğu için bunu söyledim." Eliyle saçını kulağının arkasına iterken bana döndü. "Denize yaklaşmamamın bir sebebi yok. Dilersen gidebiliriz."

"Bekle beni." Elindeki anahtarı alıp koşarak eve gittim. Koltuğun üzerinde duran battaniyemi alıp sessiz olmaya özen göstererek tekrar dışarı çıkıp yanına gittim. Battaniyeye bakarak gülümsedi. Sahile açılan kapıyı açıp ona yol verirken duraksadı.

"Battaniye pek iyi bir fikir değil gibi, şimdi kum olacak. Zaten annene yeterince zahmet verdik, bir de bununla uğraşmasın." Sözleriyle tutup ona sımsıkı sarılmak istedim. Öyle sıkı sarılacaktım ki göğüs kafesim açılıp Füsun'u içine almak için çırpınacaktı.

"Merak etme, ben hallederim." Yürüyüş yolunu geçip ayaklarımız incecik kuma temas ettiğinde Füsun'un yüzünde hayran olunası bir gülümseme belirdi. Ardından ayağındaki ayakkabıları çıkardı, ayakkabıları yürüyüş yoluna bıraktı. Telaşla çıkarken giydiğim terlikleri çıkarıp onun gibi yürüyüş yoluna koyduktan sonra kumların özgürce tenime değmesine izin vererek denizin dalgalarının yaklaşamayacağı kadar uzak ama olabildiğince denize yakın bir yere gittikten sonra Füsun'a baktım.

Geldiğimiz yerin uygun olduğuna hem fikir olmuş olmalı ki usulca oturup dizlerini kendine çekti. Yanına oturup elimdeki battaniyeyi ikimizi de içine alacak şekilde sırtımıza örttüğümde sanki bir balonun içine hapsolmuştuk ve bu balon git gide hava kaybederek bizi birbirimize yaklaştırdı. En sonunda Füsun sarıldığı dizlerini bırakıp başını omzuma yasladı. Şu an ne düşündüğünü bilemesem de onun izlediği denizin aksine kendisi oldukça sakindi. Hatta öyle sakin ve durgun görünüyordu ki üzgün olup olmadığını düşündüm. Çünkü mutlu anlarında genelde hareketli ve daha canlı bir ruh haline bürünürdü.

"Füsun, konuşmak ister misin?" Üstüne gitmeden ama ne olduğunu bilme isteğimi de bastırmadan elimden ancak bu gelmişti. Omzumdakini başını kaldırıp yüzüme bakarak gülümsemeye çalıştı. Bu ifadenin gülümseme değil de gülümsemeye çalışma olduğu samimiyetsizliğinden anlaşılsa da gözlerine bakmak bile yeterliydi içten olmadığını anlamak için.

"Annem aklıma geldi." Elini omzuma koyup bastırarak beni yönlendirdiğinde karşı çıkmayıp kumların üzerine bıraktım kendimi.

"İyi olduğuna eminim, canını sıkma lütfen." Sözlerime başını göğsüme koyarak eşlik ettiğinde bir kolumu beline sararken diğer kolunu başımın altına yastık yapmıştım. Derin bir nefes dudaklarımdan uzaklaşırken gökyüzünde bizim için parlayan yıldızlara baktım. Burnuma dolan güzel kokusu ve gözlerini canlandırmaya çalışan yıldızlar eşliğinde geçireceğim bir gece. Bu gece için paha biçilemezdi. Şu anı yaşamak için her şeyimi verebilirdim ama Füsun hiçbir karşılık beklemeden sunmuştu bu geceyi.

"Sezer." Sesi sakin ve güvensiz çıkmıştı. Küçük bir çocuğun yaramazlık yaptıktan sonra konuşurken büründüğü tonu kuşanmıştı kadifemsi sesi. Devam etmesi için sessizliğimi korurken Füsun göz ucuyla bana baktı. "Hissettiklerimden ya da hissedeceklerimden asla utanmıyorum. Ve hislerimi dile getirmekten de utanmıyorum ama ben korkuyorum."

"Neyden?" Konuşurken gözlerini tekrar benden kaçırmıştı, ben de daha fazla ısrar etmedim bu bakışma için. Gökyüzünü izlerken onun sesini duymayı bekledim.

"Bu hislerin sana ve bana," Duraksadı kısa bir anlığına. "En doğru tabirle bize zarar vermesinden korkuyorum."

"Ne hissediyorsun bilmiyorum." Belinde duran elim saçlarına gidip usul usul okşarken sesimi olabildiğince yumuşatmaya çalıştım. "Bize zarar verir mi vermez mi bu konuda yorum yapamam. Fakat endişelerinin yersiz olduğunu düşünmüyorum kesinlikle. Eğer pat diye bir şeyler yaşanmaya başlarsa ya da üzerinde düşünmeye fırsat olmazsa duygularından emin olamıyor insan. Bu süreçte düşünmeni, korkmanı ve endişe duymanı yadırgamam. Hislerinden emin olduğunda bu kasvetli hava dağılacaktır bence."

Göğsümdeki başı kalktı, dirseğinin üzerinde kalktıktan sonra incecik parmaklarını yanağıma koyarak beni gözlerine bakmaya zorladı. "Lafı dolandırmayacağım." Bakışlarını kaçırıp alt dudağını dişlerinin arasına aldıktan birkaç saniye sonra tüm cesaretini toplamış gibi gözlerini gözlerime dikti. "Senden hoşlanıyorum. Çok fazla hoşlanıyorum."

Dolgun dudakları dudaklarımı kendine hapsettiğinde bu anı her haliyle hatırlamak isteyen gözlerim bu isteğine rağmen dayanamayarak kapanıp dudaklarımın Füsun'a eşlik etmesine izin verdi.

Satırların Çehresi | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now