6. BÖLÜM

564 61 11
                                    

02.07.2019
Keyifli okumalar!

"Ne geceydi be!" Duştan çıktığımda Yiğit elinde telefonuyla gülerek Alp'e bakıyordu. Alp ise çoktan gözlerinden çıkan kalplerle hayallere dalmıştı.

"Yalnız arkadan romantik bir müzik çalması tesadüfü en iyisiydi." Saçlarımı havluyla özensizce kurularken düşündüm. "Bu arada yüzüğü nereden buldun sen?"

"Ben onu önceden ayarlamıştım. Planlarımda vardı ama buraya gelince ve Selen'le seni de öyle görünce yapıştırdım gitti." Melis'ten aldığı olumlu cevapla yüzüne yerleşen gülümseme hiç solmamıştı. Konuşurken bile tüm dişlerini görebiliyorduk.

"Her şey iyi güzel de, şimdi senin okulun bitmesine 3 yıl kaldı. Melis ise daha bu yıl gidecek. Ne zaman evleneceksiniz siz?" Yiğit her zaman mantıklı düşünen tarafımızdı. Onu da saçmalatacak bir kız çıkarsa karşısına efsane makarası dönerdi.

"Onlar da sürpriz olsun. Var kafamda bir şeyler ama anlatmayı düşünmüyorum. Anlattığımda büyüsü bozulur diye düşünüyorum, sizinle alakalı değil yanlış anlamayın." Alp yatağın üstündeki battaniye benzeri şeyi üzerine örtüp telefonunu komodinin üstüne koydu.

"Demek bu yüzden tekliften de hiç bahsetmedin." Ben de yatağıma girip telefonumu son kez kontrol etmiştim. Annem beni gönderdikten sonra hiç mi merak etmemişti diye sorguluyordum birkaç saattir. Ne bir mesaj ne de arama vardı.

"Hadi hadi uyuyun, temiz hava çarptı zaten. Sabah da erken kaldırır bu hocalar." Hoca fikrine hala alışamamıştım. En başından beri görevli olarak görüyordum ama bugün otobüste bizimle olan hoca, isminin Gökhan olduğunu ve onlara hoca diye hitap etmemizi söylediğinden beri herkes hoca diyordu.

Kafamdaki fikirleri dağıtıp havanın çarptığı konusunda Yiğit'e hak vererek yastığımın yumuşaklığında uykuya daldım.

-

"...Nasıl böyle umursamaz bir şeytana dönüştüm?
Öylece sevdiğim kadının gidişini izledim
Geber geber..."

Sabahın erken saatlerinde, tüm kamp uyurken kalkmak harika bir şeydi. Muazzam bir sessizlik ve sonsuzmuş gibi gelen bir huzur vardı fakat duyduğum şarkı sözleriyle durulmaya başlayan öfkem yeniden alevleniyordu. Telefondan şarkıyı kapatıp ayaklandım. Verandada oturmak güzeldi fakat şu an içimden gelen başkaydı. Küçük adımlarla dün gördüğüm göle doğru yürümeye başladım.

Gölün kenarlarında yeşermeye yeni başlamış otlar vardı, üzerinde ise karşıya kadar giden köprü benzeri bir şey vardı. Yaz olmasına rağmen sabah serinliği üşümeme sebep olunca kapüşonlu hırkamın fermuarını çektim. Yeşilliklerin arasında siyah kıyafetleri ve beyaz teniyle tezat oluşturan biri oturuyordu. Geldiğimi hissetmemişti ama karşıya bakınca profilden tanımıştım. "Günaydın,"

Uzakta olmama rağmen sesimi duyunca ürkmüştü. Bana bakıp gülümsedi. "Günaydın, geldiğini duymamıştım."

"Korkutmak istemedim, özür dilerim." Yanına yaklaştığımda elimle işaret ettim. "Eşlik edebilir miyim?"

"Tabi," sanki daracık bir alanda yer açar gibi biraz yana kaydı. Oturdum yanına, elini koluna hızlı hızlı sürterek büzüştüğünde üzerindeki kısa kolluyla bu saatte burada olmasına anlam verememiştim. Verebileceğim tek şey olan kapüşonlu hırkamı çıkarıp omuzlarına bıraktığımda şaşkınlıkla baktı. "Teşekkür ederim ama sen üşüyeceksin."

"Önemli değil," Sözlerimin üstüne uzun bir sessizlik oldu. Ne o konuştu, ne ben konuştum. Uzun uzun gölü izledik, ne kadar geçti bilmiyordum ama Füsun konuşmasa konuşmazdım.

Satırların Çehresi | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now