12. BÖLÜM

375 48 29
                                    

02.08.2019
Keyifli okumalar 💕

İnanılmaz bir uyku açlığı çekmeme rağmen içimde karşı koyamadığım gözlerimi açma isteğimi bastıramadan gözlerimi araladım. İrkilerek geri çekilmekten kendimi alamadım. Selen boş bakışlarla başucumda beni izliyordu. 

"Selen burada napıyorsun?" Yatarken kapıyı kilitlemediğim için kendime kızarken yatakta doğruldum.

"Sana tek bir sorum var." Boş bakışlarını gözlerime dikti, gözlerini bile kırpmadan bakıyordu. "O kızla aranda ne var?"

"Hangi kız?" Kimden bahsettiğini anlamama rağmen ilk o aklına geldi diye düşünmemesi için sormuştum bu soruyu. Selen'in dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi.

"Benimle oyun oynama. Hangi kızdan bahsettiğimi gayet net biliyorsun." Gözlerinde gördüklerim kırgınlık mıydı? Normalde her zaman gülümseyen gözlerini bu şekilde görmek beni rahatsız etse de aradan geçen günlerde Selen'den öyle uzaklaşmıştım ki eskiden görsem dayanamayacağım bu bakışlar artık sadece rahatsız ediyordu.

"Hangi kızdan bahsettiğinin önemi yok, bu artık seni ilgilendirmeyen bir konu." Yataktan kalkıp ayaklandım. Benimle birlikte Selen de kalkıp göz temasını kesmemek için çabaladı.

"Sezer, seni ilgilendirmiyor diye kesip atamazsın!" Çenesini havaya kaldırıp kararlı olduğunu göstermek ister gibi kollarını göğsünde birleştirdi.

"Lütfen, odamdan çıkar mısın?" Hızla gidip kapıyı açtım. Önce kızgın bakışlarını yüzüme dikti. Sonra tüm öfkesini yerden çıkarır gibi ayaklarını vura vura odadan çıktı.

Saate baktığımda akşam yemeğine çok az kaldığını gördüm. Elimi yüzümü yıkayıp üzerime günlük kıyafetlerimden giydikten sonra yemekhaneye gittim. Bizimkiler benden önce gidip yerleşmişti bile ve bugün de her günden farksızdı. Selen az önce sergilediği garip davranışa rağmen şu an benimle göz göze bile gelmiyor, hatta Füsun'la da ilgilenmiyordu.

Yemeğin sonunda Gökhan Hoca hepimizi kamp ateşine çağırdı. Sevgi Teyze elinde iki poşetle gelip Gökhan Hoca'ya uzatınca bazılarından minik alkışların sesleri yükselmişti. Aslında bu ilgi ve alakanın neye olduğunu pek merak etmiyordum. O yüzden umursamayıp ateşi yaktığımız alana gidenler kervanına katıldım.

Ateşin başına gittiğimizde Ali isimli çocuk bir yandan ateşi yakıyor bir yandan da çoğunun adını öğrenmeme rağmen şu an anımsayamadığım ben dahil üç beş kişiye bir şeyler anlatıyordu. "Bence Gökhan Hoca ile konuşup şu gölün kenarında bir gün piknik yapmalıyız. Böyle mangalları dizip üstünde mis gibi etleri kızartmalı, patlıcan salatası yapmalı olandan."

"Yapalım bence de." Biri ona destek çıkarken diğerleri de yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. O sırada gitar da geldiğinde kafamda bir şimşek çakmıştı.

Ben izlediğim manzaranın güzelliğine dalmışken omzuna dokunan bir elin hissiyatıyla odağım dağıldı. Kafamı sol tarafıma çevirdiğimde Ali'yi gördüm. Yüzünde kibar bir gülümseme vardı fakat gözleri gülümsemesinden çok daha samimi parıltıları barındırıyordu koyu kahve derinliklerinde. "Hoşlanıyor musun?"

"Efendim?" Hazırlıksız yakalandığım bu soruyla zaman kazanmak için anlamamış gibi davranmayı tercih etmiştim fakat Ali ne yapmaya çalıştığımı anlamış gibi kafasını sallayıp bana kısa da olsa zaman tanımıştı. "Kimden bahsediyorsun?"

"Kimden olduğu gayet açık değil mi sence de? Bu soruyu sorduğumda aklında kim canlandıysa ondan bahsediyorum." Bilmiş gülümsemesiyle zihnimi okur gibi bakıyordu. Neden samimi olmadığı birine böyle bir soru sorduğunu sorguluyor olsam da umursamıyor ve kendinden emin görünmeye çalışarak omuz silktim.

Satırların Çehresi | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now