20.BÖLÜM "MUTLULUK"

Start from the beginning
                                    

Konuşan, kendi ayakları üstünde duran, aşka sahip bir Cemre hayali o kadar da uzak değildi, tek duam iyileşmek ve hakkım olana kavuşmaktı.

Hala sorunlarım vardı, yok değildi. Eliza Demirhan'a yaptığım bir anlık öfke patlaması hala orada bir yerde duruyordu, bana nasıl geri döneceğini bilmiyordum... Üniversite sınavı da aynı şekilde, zaten yanıklarımdan dolayı tedavi gördüğüm süreçte bir yığın zaman kaybetmiştim, şimdi bir de terapilerim sıklaşacaktı ve geri kalan zamanımı da nasıl yettireceğimi bilmiyordum.

Bir tıkırtı sesi duymamla hızla başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Kuvars yeni eve taşındığından beri koruma sayısını inanılmaz arttırmıştı, her giriş çıkışta bir sürü adam bekliyordu genelde. Onlardan biri miydi acaba?

Yine de emin olmak için sesin geldiği yöne doğru gitmeden hemen önce elimdeki sütü kenardaki masaya koyup iyice şala sarındım. Tekrar evin bağlı olduğu küçük ormanlık kısımdan ses gelince tedirginlikle birini çağırmamın daha doğru olacağını düşündüm ama adımlarım tam tersini yaptı.

Bir süre ilerledim.

En sonunda bir çam ağacının altına gelince yerdeki düşmüş kozalakların arasında onları gördüm. Dört tane yavru kedi, birbirine sokulmuş, soğuk havadan dolayı titreyerek miyavlıyordu.

O kadar sesi siz mi yapıyordunuz?

Diz çöküp üzerimdeki şalı dördünün üzerine sarıp kucağıma aldım. Benim bu tepkime iyice ses çıkararak tepki verirlerken ortadaki diğerlerine göre daha sarımtırak olan kedi yavrusunun bacağından birinden akan kanları gördüm. Zavallıcık, yaralanmıştı bir de.

Hızla başka kedi daha var mı diye bakındıktan sonra soğukta dona dona eve koşar adım yürüdüm. Bir iki saate güneş doğar doğmaz ilk işim yaralı kediyi veterinere götürmek olacaktı zaten. Şimdilik yapabileceğim ilk şeyi yaptım, evdeki sütü biraz suyla karıştırıp aç olduklarını düşündüğüm kedilerin önlerine koydum. Onlar sütü içtikten sonra parmaklarımın ucunda yürüyüp koridorun sonundaki ecza dolabından gerekli malzemeleri çıkardım. Geri dönüp aralı kediyi kucağıma almaya çalıştıkça bana daha oluşmamış pençeleriyle vurup vurup elimden kaçmaya çalıştı, kardeşleri olduğunu düşündüğüm diğer kedilerde büyük ihtimalle ona ne yaptığımı anlamayıp kedi dilinde beni protesto etmek için yüksek sesle miyavlayıp durdular.

Ama hiç kurtuluşları yoktu, ben bu ellerimdeki yaralı küçüğü veterinere götürene kadar ayağını sarmak zorundaydım. Diğer kedileri gece boyunca çok üşümüş oldukları için sıcak bir yere alıp yaralıyla baş başa kalmamı sağladım. Evet, şimdi destekçisi olmayınca bana engel olmak yerine kendini kollarıma bıraktı. Tatlı tatlı tüylerini sevip ayağındaki ve patisindeki kanları sildikten sonra sol ayağının üzerine basamadığını fark ettim. Sorun benim düşündüğümden de büyüktü.

Merak etme küçük dostum, gün ışıyınca ilk iş seni iyi bir veterinere götüreceğim...

Ben kedileri bir koltuğun üzerine yerleştirip tekrar birbirlerine sokulmalarını izlerken bir anda salonun ışıkları yanıverdi.

"Cemre."

Işıkları yakıp bana seslenen Kuvars'a dönerken tedirginlikle dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Ne oluyor burada?" dedi, ben onun gözlerinin içine sinmiş kızıllığı fark ederken. Benden sonra hiç uyumamış mıydı?

"Uyandırdım mı?" diye sordum hemen hızla. Kuvars arkamda sakladığım kedilere şaşkınlıkla bakarken "Hayır," dedi. "Sensiz uyuyamıyorum artık."

LALWhere stories live. Discover now