11.BÖLÜM "İDDİA"

Depuis le début
                                    

Yiğit'in eli alnıma giderken bu iki adam tüm dengemi sarsmıştı, aralarındaki bu absürt muhabbetten tek gıdım anlamamıştım.

"O elini bir tarafına sokturtma Yiğit, çek ellerini." Arkadan Kuvars'ın yüzü görünürken Yiğit gözlerini devirdi. Ben olduğum yerde yalpalarken onun gözlerinin içine bakamadım. Yiğit'in gözlerinde bir daha dene de gör gibi bir ifade yanıp sönüyordu ama bunu yüksek sesle söylemeye cesareti yetmedi.

Yiğit elini çekerken gülümsedi. "Tamamdır patron."

Bu sefer Kuvars bana doğru ilerleyip dudaklarını alnıma değdirirken utançla geri adım attım. Allah aşkına, Yiğit'in ve şu iki korumanın yanında ne yapıyordu bu adam?

"Ateşin düşmüş," dedi Kuvars hemen sonra. "Evimize gidelim."

İtiraz etmek için hızla ben ellerimi kaldırırken buna aldırmadan bileğimden tuttu. Korumalara dönüp kısa bir emir verdi. "Cemre Hanım'ın çantasını alıp gelin. Hadi güzelim bak dediğin gibi Yiğit'in meselesini de hallettim, evimize gidelim!"

Elimi ondan kurtarmaya çalışırken uzakta kollarını bağlamış bizi izleyen Yiğit'e baktım. Dudaklarını oynatarak Kıvars'ın arkasından ona küfrettiğini görebiliyordum ama Allah'tan Kuvars göremiyordu.

"Hallettiğiniz hal bu mu? Çocuğun yüzü gözü morarmış halde, bir özürle yaptığınız telafi edilmiyor maalesef!"

Yiğit benim işaret diliyle Kuvars'a anlattıklarıma çabucak karşı çıktı. Bu da dün dayağı yiyen kendisi değilmiş gibi davranıyordu, sabaha doğru erkek erkeğe ne konuşmuşlardı ki böyle araları düzelmişti?

"Araya girmek gibi olacak ama benim için bir mesele yok, siz iyi olun da."

Sinirle ben onun hakkını aramaya çalışırken araya giren Yiğit'e bakarken ofladım. "Duydun," dedi Kuvars ben yine itiraz etmek isterken beni omzuna atarken. Ne yaptığına anlam veremezken sadece çığlık atabildim. "Götürüyorum seni."

O hızla yürüyüp gece boyunca bir özür maiyetinde tamir ettirdiği Yiğit'in kapısını çarparken itiraz edemedim.

***

Kuvars'la geçen sessiz ama uzun araba yolculuğundan sonra eve girdiğimizde aklımda bir ton soru işareti cirit atıyordu. Gelmeden önce Eliza Hanım'ın beni yeniden işe almasından rahatsızlık duyabileceğini ve gelmek istemediğimi bir kere daha işaret diliyle anlatmış, Kuvars'ın sadece "Eliza yok," deyip bana kötü kötü bakmasıyla bir karşılık alıvermiştim. O şirketten bir yığın telefon alırken ben de izin isteyip kendimi terden yapış yapış olmuş vücudumu temizlemek için odamdaki banyoya atmıştım.

Başımda saç havlum artık buruş buruş olmuş parmaklarım, üzerimde sadece beyaz uzun bornozumla çalışma masamın başına oturduğumda mutluluk gözyaşlarım acı dolu gözyaşlarının yerini almıştı.

Boğazımda ağrı, hala sınırlarda gezinen bir vücut sıcaklığına sahip olmama rağmen dün hissettiğim tük yük kalkmıştı sanki üzerimden. Gece hissettiğim soğuk, Yiğit'in evinde kalmaya mecbur olmam, kredimin süresi... Bilinmezlikler beni kovalayıp durmuştu, şimdiyse burada bıraktığım test kitaplarına bakarken içimde bir yerde umut bak hayır henüz hiçbir şey bitmedi, devam edip sınavı kazanacaksın diyordu.

Üzerime siyah boğazlı bir kazak ve yine aynı renk bir tayt giydikten sonra bir de üzerine evin sıcak olmasına rağmen bir hırka giyip uzun siyah çoraplarımı da taytın üzerine dizlerime kadar çekip panduflarımı giydim. Dünden beri tek bir lokma girmemiş midem açlıkla guruldarken hızla saçlarımı kurutup atkuyruğu yaptım.

LALOù les histoires vivent. Découvrez maintenant