Bölüm On Dört : Öpücük

4.4K 410 143
                                    

"Kralım, yemeğe inmeniz gerekiyor."

Luhan'ın sesiyle yüzünü bastırdığı yastığından çekmişti. Baş yardımcısı olan zavallı çocuk bu depresif hallerine şahitlik ettiğinden onun adına üzülüyordu.

Günlerdir yemeğe inmeyi reddetmiş, odasına getirttiği meyvelerle hayatta kalmaya çalışmıştı. Fakat meyveleri yemeden hemen önce içinde zehir olup olmadığını düşünmeden edemiyor, bu yüzden tüm tabakları geri yolluyordu.

Ayrıca hastane kanadında iki gün boyunca baygın yattığı tüm saray halkı tarafından duyulmuştu ve Baekhyun baygınlığının sebebinin ne olarak söylendiğini bile bilmiyordu.

Yanında bekleyen çocuğa yemeğini odasında yemek istediğini söylemeyi düşündü günlerdir yaptığı gibi, fakat sonsuza kadar meclis üyelerinden, Yifan'dan ve geri kalan her şeyden kaçamazdı.

Özellikle de Chanyeol'den.

Hayal kırıklığı ve kızgınlığı geçmemişti ona karşı. Dahası, günler geçmesine rağmen boynundaki iz sanki oraya mühürlenmişcesine duruyordu.

Yemek çoktan başladığından daha fazla bekleyemeyeceğini fark ederek Luhan'ın çıkarttığı yakası dantel işlemeli siyah gömleği, gümüş detaylar bulunduran siyah ceketi ve pantolonu giymişti.
Mavi gözlerini vurgulayan siyah boyayı da kirpik diplerine sürdükten sonra gözleri kırmızı ize takıldı.
Ve hiç düşünmeden hazırlattığı ten rengi kremi boynuna yedirip izi sakladığından emin olduktan sonra yapacağı tek bir şey kalmıştı.

Odanın bir köşesine sakladığı altın kaplamalı kutuyu yerinden çıkararak içini açtığında, ortasında büyük bir elmas bulunduran kolye çıkmıştı ortaya.

Düğün günü Yifan tarafından verilmişti kendisine. Kral bunu verirken orada bulunanlardan biri, kolyenin Wu ailesine ait çok değerli bir parça olduğunu söylemişti.

Baekhyun bu güne kadar takmayı reddetmişti bunu, zaten ilk gün odanın görünmeyen bir köşesine koyduğundan bir daha aklına bile gelmemişti. Fakat bugün, takmak istiyordu.

Bu nedenle Luhan'ın anlamdıramadığı bakışlarıyla sade fakat son derece şık duran kolyeyi boynuna geçirdi.

Yemek salonuna girdiğinde her zamanki gibi yemeğe başlanmıştı, bu yüzden onu selamlayan üyeleri umursamadan oturmuştu uzun masanın başındaki boş bırakılan koltuğa.

Telaşla koşuşturan hizmetçilerin önüne getirdiği çeşit çeşit yemeğe odaklanmak için çabaladı bir süre.
Ama çoğu kişi yemeklerini bırakmış ve bakışlarını içeri henüz girmiş Krala çevirmişlerdi.

Daha doğrusu Krala değil, bembeyaz gerdanında parlayan göz alıcı taşa.

Yifan'ın çatık kaşlarını daha da çattığını görebiliyordu. Sinirlenmiş veya şaşırmış mıydı ayırt edemiyordu çünkü sert bakışlı adamın duygularını anlayabilmek çok zordu.

Yine de görmezden gelerek önündeki soslu et parçasıyla açlığına bir son vermek istiyordu. Fakat günlerdir korkusundan ağzına doğru dürüst yemek koyamamıştı. Her yiyeceğin içinde zehir bulunduğunu düşünmeden edemiyordu.

"Yemeği kontrol ettirdim, yiyebilirsiniz."

Baekhyun hemen çaprazında oturan bedenin fısıldamasıyla midesine bir yumruk yediğini hissetti. Demek ki zehirlendiğini o da öğrenmişti.
Onu duymamış gibi davranıp yemeğini yerken, bu sefer başka bir ses yayılmıştı geniş salonda.

"Boynunuzdaki Kralımızın size düğün hediyesi olan kolye olmalı, değil mi Majesteleri?"

"Öyle." dedi Baekhyun. Üyelerden birinin mutlaka konuşacağını biliyordu. Ama hemen ardından Yifan'ın söyledikleri cümlelere tamamen hazırlıksızdı.

Renaissance • ChanbaekWhere stories live. Discover now