Bölüm İki : Son Akşam Yemeği

5.7K 477 142
                                    

Yemek salonuna gidişinin ve duyduğu o sözlerin gördüğü kabusa ait olmasını dileyerek uyandı güzel yüzlü prens.

Fakat içerisinde bulunduğu kış bahçesi ve gözlerinin etrafındaki kurumuş yaşlar, gerçekliği yüzüne vuruyordu.

Kış bahçesinin içerisindeki geniş minderin üzerinde doğrularak boş boş etrafına baktı.

Şimdi ne olacaktı?

Baekhyun deli olarak adlandırılan barbar bir kralla evlenemeyeceğinin farkındaydı. Tüm istediği hayatı boyunca yanında Mavi'yle birlikte odasında ve sarayda dolaşarak tablo yapmaktı, tüm o ülke işlerinden ve gereksiz insanlardan uzakta.

Bir prens olmasının getirisi olarak küçüklüğünden beri her istediği yapılmıştı, neden şimdi olmuyordu?

Daha da bencilce düşüncelere sürükleniyordu fakat, neden o seçilmişti kurban olarak? Neden ablaları veya diğer abilerinden biri değildi?

Düşünceler arasında boğulurken ona doğru yaklaşan Kyungsoo'yu gördü. Kalp şeklindeki dudakları sımsıkı kapalı, ifadesi ise yumuşaktı. Diğer insanlara karşı son derece ürkütücü gözükmesine rağmen çocukluk arkadaşı olan prense karşı sevecendi.

Kyungsoo onun en iyi dostuydu, öz kardeşlerinden bile daha çok sevdiği kişiydi. Eğer Çin'e giderse onsuz ne yapacaktı?

Kendine sorduğu soruların her biri yanıtsız bir şekilde kaybolup gidiyorlardı.

"Prensim..." dedi Kyungsoo yeniden eğilerek. Baekhyun'un kafası ne kadar dağınık olursa olsun, Kyungsoo'ya kendisine karşı saygılı davranmaması gerektiğini vurgulardı.

"Kyungsoo, biz arkadaşız. O yüzden lütfen karşımda eğilme ve bana ismimle seslen. En yakın arkadaşımın bana ondan yaşlarca büyükmüşüm gibi davranması garibime gidiyor."

Kyungsoo gülümsemeye çalışarak doğruldu ve sözlerine devam etti.

"B-baekhyun odanıza, ah şey, odana dönmen gerekiyor. Kraliçemiz orada seni bekliyor."

Baekhyun ayağa kalktı ve darmadağın olan moralini biraz olsun düzeltmesi için Kyungsoo'ya sarıldı. Bunu sık sık yapardı, onu rahatlatıyordu.

Uzun koridorlardan geçerek odasına döndüğünde annesinin koltukta oturduğunu görmüştü. Hafifçe eğildi orta yaşına rağmen son derece genç gözüken kadına karşı.

Kraliçenin yanını işaret etmesiyle artık ütüsü bozulmuş hanbokuyla beraber koltuğa oturdu.

Annesini ona destek olmak için ellerini tutmuştu. Konuşma başlıyordu.

"Baekhyun, bebeğim. Her zaman bize ve ülkene karşı iyi bir prens oldun. Seni ne kadar çok sevdiğimizi biliyorsun fakat, bu sefer çok ciddi bir durumun içerisindeyiz. Özgürlük tüm dünyaya yayılmalı, düşünmenin bile yasak olduğu Çin'de düzen değişmeli. Eğer bir an önce değişmezse, diğer ülkeler de onlar gibi olacak.
Bu sadece bir evlilik anlaşması değil, insanların kaderi senin ellerinde. Oraya git ve ipleri eline al. O meclisi yık Baekhyun, bunu yapabileceğini biliyorum."

"Ama, Anne..." dedi Baekhyun. Diyecek bir şey bulamıyordu. Bencil olamazdı.

"Düğünün bir hafta sonra için kararlaştırıldığını biliyorsun. Bu yüzden bu gece yola çıkmalısın, canım. Bizim gelemeyeceğimizi biliyorsun fakat yanında birkaç hizmetçi olacak. Hem, istersen Kyungsoo da gelir, ha?"

Baekhyun bir süre düşündü. Çin'de sadece yanında güvendiği ve sevdiği biri varsa yaşayabilirdi fakat Kyungsoo'yu yanında sürükleyemezdi. Genç çocuğun bir hayatı vardı, doğduğundan beri burada yaşıyordu. Ayrıca arkadaşının abisi Jongin'den uzak kalamayacağını biliyordu. Herkesin aksine onların arasındaki çekimi görebiliyordu.

Renaissance • ChanbaekDonde viven las historias. Descúbrelo ahora