Bölüm On Üç : Zehir

3.7K 477 160
                                    

Chanyeol tek kelime bile etmeden gittiğinde, öylece arkasından bakakalmıştı Baekhyun.

Şimdi yerinden kıpırdayamayıp öylece zifiri karanlığa gömülü ormanı izlerken gecenin soğuğu az önceki anı hatırlatırcasına boynundaki her bir noktayı hissettiriyordu.

Sadece birkaç saatliğine Kral Byun olmak istememişti.

Gerçekten köprücük kemiğinin tam üzerindeki öpücük izinin sızlamasından mıdır bilinmez fakat içine dolan korkuyu görmezden gelebiliyordu.

Titreyen bacaklarıyla içeri geri dönüp
kabarık elbiseli leydiler ve şık kıyafetli asillerin arasından geçerken, herkesin aynı noktaya baktığını fark etmişti. Her ne kadar daha fazla burada kalmak istemese de biraz daha içmeyi ve zaten bulanık olan zihninin biraz daha bulanmasını istiyordu.

İnsanlardan biraz uzak bir köşeye, fakat salonun tam ortasındaki görüntüyü görebilecek kadar yakına geçmişti.

Vals yapan bir çift vardı şimdi gözlerinin önünde.

Kıyafetlerinin renk uyumu, gülümseyen yüzleri, adımlarının tam olarak uyuşması ve bazen bedenlerini birleştirerek yaptıkları dönüşler...

Gerçekten birbirleri için yaratılmış gibilerdi.

Baekhyun adamın elleriyle zarif kadının belini sarmasını izlerken, ağlamaya başladığını yanaklarında hissettiği ıslaklıkla anlamıştı.

Şarabın boğazını yakmasını umursamadan tek bir yudumda tüm kadehi bitiririrken, aynı zamanda dansın da bitmiş olduğunu, adamın gülümseyerek reverans yapıyor olduğunu gördü.

Ve o adam, Chanyeol'den başkası değildi.

Az önce bedeninde gezinen dokunuşların sahibi şimdi başka bir kadına reverans yapıyor, dahası onun elini öpüyordu.

Artık hıçkırmaya başladığının farkına vararak hızla görüş alanının bulanıklaşmasından dolayı zar zor seçebildiği kapıdan muhafızların bakışlarını umursamadan çıktı.

Ve kapıdan çıkarken, kendisine bakan bir çift büyük, güzel gözün farkında bile değildi.

 
                        ×××××××××

İlk defa başındaki korkunç bir çatlamayla uyanmıştı Baekhyun.

Uyku sersemiyle zihnini biraz zorladığında odasına gelişini ve içeri girmeden hemen önce, maskesini çıkararak gördüğü bir hizmetçiye bulabildiği en ağır içkileri getirmesini söylediğini hatırlıyordu.

Dahası yatağının boş şişelerle dolu olmasıyla baş ağrısının sebebi doğrulanmış oluyordu.

Kusacak gibi olmasını umursamadan doğruldu ve öylece etrafına bakındı.

Ve dün geceki her şeyi hatırladı, en ince ayrıntısına kadar.

Zaten berbat bir haldeydi, bunun üzerine kızarık gözleri tüm gözyaşı depolarını çoktan tüketmiş olmasına rağmen yeniden doldu, karnı sanki bir suç işlemiş de yakalanmış gibi kasıldı.

'Biri bizi gördü.' dedi içinden. Sadece görmemiş, aynı zamanda tanımış da olabilirdi. Her ne kadar yüzlerini maskeyle gizlemiş olsalar da birbirlerinin ismi ağızlarından çıkmıştı. Dahası, hiçbir insan şaşırdığı bir durum olmadığı sürece elindeki bardakları yere atıp içeri kaçmazdı. Ama tek bir soru vardı aklında.

Kaçan gölgenin sahibi kimdi?

Aslında yakalanmayı umursamazdı Baekhyun, bir amaç için saraya gelmiş ve evlenmiş olsa da kapının önüne koyulmayı göze alırdı o öpücükler için.
Fakat büyünün içinden henüz çıkamamışken tüm o dokunuşların önemsiz olduğunu görmüştü.

Renaissance • ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin