: yirmi birinci bölüm

8.3K 616 108
                                    

200K'yı geçmenin mutluluğuyla, birkaç gündür tamamlamak için bir taraflarımı paraladığım bölümü şu dakikalarda tamamlamış bulunmaktayım! Lütfen yorum yapın, çünkü eğlenceli yorumlar gerçekten ilham pavır veriyor. İyi okumalar! :3

Multimedia --> Ezgi Akkaya

Bölüm 21: "Vicdan Rahatlığı."

Bengi'nin varlığı Kunter'in atmış olduğu mesajı tamamen unutmama yol açmış olsa da o ve Cenk evlerine gittikten sonra bir ara telefonumu şarja takmayı akıl ettiğimde, gelen 500 küsür WhatsApp mesajı ve bir-iki SMS arasında o mesajı bulmakta zorlanmadım. Mesaj tahmin ettiğim gibi Rüzgâr'ın garip davranışlarını ve Mert'in neden oldukça eğlendiğini açıklıyordu.

Benim zeki arkadaşlarım, benim lavaboya gitmemden yararlanarak küçük çaplı bir iddiaya girmişlerdi—ve burada "zeki arkadaşlarım" derken Mert ve Rüzgâr'dan bahsediyorum, Mert o yüzden Rüzgâr'ın haliyle eğleniyor gibi duruyordu, gerzek—ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde Rüzgâr  kaybetmişti. Rüzgâr'ın bir iddia kaybetme geçmişi olmasına rağmen neden inatla Mert'le iddialara girdiğini asla anlamayacaktım, gerçi anlamaya çalıştığım da pek söylenemezdi. Erkek aklından ne geçtiğini kim bilebilirdi ki?

İddianın kaybedeni Rüzgâr olduğu için iki saat boyunca Mert'in dediklerini yapmak zorundaymış ve konuşmamak da bunlardan bir tanesiymiş, Kunter'in mesajı geri kalanını açıklamıyordu. Bir de, bu "iddia" işini bana söylememeleri gerekiyormuş, Mert benim kafamın karışmasını ve ne olduğunu öğrenmek için çabalamamı istiyormuş fakat Kunter—"çok iyi bir arkadaş" olduğu için, onun kelimeleriyle tamamen—iki saat süresi dolduğu için bana söyleyebileceğine karar vermiş.

Mal Dörtlü'ye boşuna "mal" demediğimi biliyordum da, bunu bana her geçen gün tekrar tekrar kanıtlamaları gerekir miydi? Gerçi yapacak bir şey yoktu, ben onları böyle seviyordum ne de olsa.

Ertesi sabah, normalde uyanmam gereken saatten yaklaşık bir saat önceye kurdum alarmı ve erken kalkarak oldukça uzun, rahatlatıcı bir duş aldım. Eskiden, yatılıdayken, bunu çok sık yapardık Sanem'le. Sabahın körüne alarm kurduktan sonra banyoları kapar, normal uyanış saatimize kadar uzun ve rahatlatıcı duşlar alır, ardından da herkesle beraber giyinip kahvaltıya başımızda havlularla giderdik. İlk birkaç gün garipsense de hemen alışmıştı insanlar bizim kahvaltıya havlularla gelmemize.

Sanem demişken, acaba o ne yapıyordu? Uzun süredir onunla konuşmamış olmanın getirdiği, biraz uzak biraz yakın, garip bir duygu vardı üzerimde. Tam olarak özlem diye adlandıramıyordum fakat ona çok yakındı. Kendime en yakın zamanda Sanem'le konuşacağım sözünü verdikten sonra giyindim ve banyodaki boy aynasının önüne geçerek başımdaki havluyla saçımı biraz kuruladım. Son baharın ortasında olmamıza ve havanın sıcak güneşler değil serin esintiler olmasına rağmen saçımı kurutmak istemiyordum; elbette bu isteksizlik "üşengeçlik" olarak da çevrilebilirdi.

Saçımın bir havluyla olabileceği kadar kuruduğundan emin olduktan sonra hızlı bir şekilde taradıktan sonra tarağı musluğun yanına bıraktım ve aynada kendime şöyle bir baktım. Gözlerimde erken kalkmanın yorgunluğu yerine ferahlatıcı bir duştan çıkmış olmanın rahatlığı vardı ve günün pazartesi değil salı olması da haftaya dinç bir şekilde başlamama yardımcı oluyordu.

Belki de sadece pazartesi günü okula gitmeyip evde arkadaşlarımla takıldıktan sonra bir de hep beraber bir AVM'ye gitmiş olmamızdan kaynaklanıyordu. Ondan öncesine pek "tatil" denemeyecek olsa da, üç günlük bir hafta sonu kime olsa iyi gelirdi.

Cam Kırıkları | askıdaUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum