: ikinci bölüm

19.3K 736 51
                                    

Bölüm 2: "Servise 1,5 Saat"

Üç gün.

İki yıllık, kökleşmiş dostluk ve kardeşliklere, sadece bir yıl için bile olsa veda etmeye çalışarak geçirilmiş üç gün.

Hiçbir şeye yaramamıştı, fakat yine de denemiştik. Birbirimize veda etmek, hiçbir şekilde kolay değildi. Okulun genelinde bu nefretle karşılansa da, biz yıl grubumuzun içinde kalmaktan memnunduk ve ona göre, basit bir vedalaşmamız olmuştu.

Bavullar toplanmış, yataklar düzenlenmiş, tel tokalardan tutun babet çoraplarına kadar her türlü minik eşya küçük kutulara yerleştirilmişti. Yatakhanenin bize ayrılmış bölümü, ister kız ister erkek olsun, en küçük bir lekeden yoksun, boş odalara dönüşmüştü.

Derin bir iç çektim. Burayı, yıl daha bu kadar yeni başlamışken boş görmeye alışkın değildim. Tatillerden önce bile bu kadar boş olmuyordu buralar. Tatilde okulda kalacak olanlar veya eşyalarının hepsini götürüp getirme zahmetine katlanmak istemeyenlerin eşyaları yine birazcık da olsun yaşanmışlık hissi yaratıyordu. İki yıldır aynı binada kalmış olan bizler için zor bir görüntüydü.

En büyük bavulumu aldım, çekiştire çekiştire kapının önünü tıkayan diğer bavulların yanına doğru sürüklemeye başladım. Dersler yeni bitmişti ve son eşyalarımızı da toparlamış, üzerlerimizi değiştirmiş, bavulların üzerine isimler yapıştırmış, okuldan ayrılacağımız saati bekliyorduk. Beklemekten daha iyi bir işimiz yoktu. Zaten kimse eğlenceli bir şey yapacak kadar mutlu değildi.

"Bence en azından dışarı çıkabiliriz," dedi Özge yanıma gelerek. "Zaten bir süre sonra bineceğimiz servislerde saatlerce kapalı kalacağız. Biraz temiz havanın kimseye bir zararı olduğunu sanmıyorum."

"Olur," dedim, "Diğerlerini de çağıralım mı?"

Özge, "Bilmem," dedi, biraz düşündükten sonra ekledi. "Bence gerek yok, sonuçta gelen geliyor zaten."

Güldüm. "Aynen."

Yatılı binasının dışına çıktığımızda dışarıda kimse yoktu. Binanın arka tarafından çıktığımız için gül bahçesi önümüzde kalıyordu. Yatılı binalarının bulunduğu yeri asla sevememiştim fakat gül bahçesine tapıyordum. Belki de Lisan, Gökçe, Aslı ve benim sıkı çalışmalarımız sonucu ortaya çıkmasından kaynaklanıyordu bu sevgim, fakat ne olursa olsun o gül bahçesi bütün okulda en sevdiğim şeydi ve öyle de kalacaktı. Buna emindim.

"Bahçe'ye gidelim mi?" diye sordu Özge, hafifçe gülümseyerek. Bahçenin genişletilmesi ve değişik renklerdeki çiçeklerin eklenmesine yardımcı olanlardan biri olarak, Bahçe'yle gurur duyuyordu. Bahçe, bir gül bahçesi olarak başladığı için adı gül  bahçesi, kısaca Bahçe olarak kalmıştı fakat şu an orada tür tür çiçek vardı ve yıl grubum dışında 9.sınıflardan bir iki kız, 11.sınıflardan da Onur adındaki bir çocuk ilgileniyordu Bahçe'yle. Genel olarak bizim, yani 10.sınıfların bahçesiydi o yüzden.

"Olur," dedim ve Bahçe'ye doğru ilerlemeye başladık. Yatılı binalarının hemen arkasındaki alçaklığa kurulmuş olduğu için aşağı inmek gerekiyordu ve bu da bazı sorunlara yol açabiliyordu. Hazırlık yılımızdan beri oraya inip çıktığımız için –Bahçe hazırlık yılının ortalarında doğru kurulmuştu- artık inişlerde ustalaşmıştık ve en çok acıtanı da inişlerdi.

İşini bilenlerin rahatça inip çıkabilmesi için serpiştirimiş taşlara basarak aşağı inerken, yokuşluk alanda seksek oynayan kızlara benziyorduk büyük olasılıkla. Güldüm. Yaptığımız da bu değil miydi zaten? Aşağı inen yolu sekseklemek?

Cam Kırıkları | askıdaWhere stories live. Discover now