: beşinci bölüm

15.1K 598 34
                                    

Bu bölüm, bölüm yazmam için ısrar edip şekilden şekle giren (YALAN) Kübra Erke'ye gelsin. Sen olmasaydın bu bölüm de olmazdı, gibisinden klasik bi laf etmek istiyorum asdfkjg

Bölüm 5: "Starbucks Faciası."

"Okula gittiğimde insanlara anlatacak bir hikayeye ihtiyacım var," diye devam etti Kutay. "İnsanlar tüm haftasonu evde oturup sana yerleşmene yardım ederek vakit öldürdüğümü duyarlarsa... Bildiğin intihar bu."

Tek kaşımı kaldırdım. "Abarttığına eminim. Çok güzel ve eğlenceli bir yalan uydurabilirmişsin gibi duruyorsun, biliyor muydun?"

"Ama gerçeğini yaşayabilecekken neden yalanıyla yetinelim ki?" diye sordu Kutay, bana 'lüüütfen' diyen bir bakış atarken. "Bak, Cumartesi günü zaten çöpe gitti ama Pazarı biraz eğlenerek geçirebiliriz. Sana şehri gezdiririm. Gittiğimiz yerleri anlatırım bile!"

Sırıtmamak için dudaklarımı birbirlerine bastırmam gerekti. İçten içe kendimi yere atıp kahkahalara boğulmak istiyordum. Geçtiğimiz bir gün, bana Kutay hakkında gereğinden fazla çok şey öğrenme imkanı sağlamıştı ve bunlardan biri de onun açıklama yapamadığıydı. İyi başlasa bile bir noktada tıkanıyor ve saçmalayarak devam ediyordu.

Kutay'a İstanbul'dan olduğumu söylemeyi unuttuğum için böyle bir fikri öne sürmesi şaşırtıcı değildi, ve o an iyi ki de unutmuşum diyerek kendimi kutlamadan edemedim. İstanbul'u bir de Kutay'dan dinlemek gerçekten eğlenceli olabilirdi.

Cuma günü tanıştığım Kutay'la asıl Kutay'ın bu kadar farklı olması beni şaşırtsa da, memnun olduğumu saklamayacaktım. Bu çocuk, gerçekten iyi bir arkadaş olma potansiyeline sahipti. Cuma günü tanıştığım Kutay'sa... onunla bırakın arkadaş olmayı, aynı şehirde bile yaşamak istemezdim herhalde. İtiraf etmek istemesem de, Kutay'ın o hali beni korkutmaya yetmişti. Okulundaki kızlara karşı o kadar soğuk davranıyorsa, o kızların nasıl insanlar olduğunu öğrenmek istediğime emin değildim çünkü Kutay sadece samimiyetsiz bulduğu insanlara soğuk davrandığını bana kanıtlamıştı.

"Starbucks'tan Vanilla Frappuchino bile alırım. Sadece lütfen evden çıkalım," dedi Kutay, ben uzun süre konuşmayınca. Gözlerimi kırpıştırdım, dalmış olmalıydım.

"Tamam gelirim ama Starbucks'a gittiğimizde bana biraz okulu anlatacaksın," dedim. Kutay başıyla onayladı ve artık benim olan odadan çıkarak kendi odasına gitti. Yeni bir ortama, orası hakkında hiçbir şey bilmeden girmek istemiyordum. Umutvar Koleji hakkında bildiğim tek şey, gitmek için belli bir gelire ihtiyacınız olduğuydu. O 'belli gelir' eski okulum tarafından verilen bursla karşılanıyor olmalıydı, öbür türlü bu okula transfer olamazdım ama para hakkında konuşmayı hiç sevememiştim o yüzden bursumun ne kadar olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Para işlerini hep babam halletmişti.

Odamın kapasını kapatarak üzerimdeki pijamalardan kurtuldum ve birkaç ay önce Özge'yle beraber alışverişe gittiğimizde aldığım lacivert pantalonumla Mert'in doğum günümde verdiği baskılı tişörtümü giydim. Tişörtün üzerindeki resim ben, Mert, Kaan ve Rüzgar'ın bulunduğu bir fotoğraftı ve dokuzuncu sınıfın sonunda çekilmişti. En sevdiğim resimlerimizden bir tanesi olduğundan, Mert tişört üzerine bastırıp hediye etmenin iyi bir fikir olacağını düşünmüştü. Haklıydı.

"Çağla, hazır mısın?" diye sordu Kutay'ın sesi. Kapıya yaslanmış olabileceğini düşünüyordum çünkü sesi, garip bir şekilde yakından geliyordu. Saçlarımı bir tokayla kafamın tepesinde bir topuzda topladım ve içine cüzdanımla telefonumu koyduğum küçük çantamı omzuma çapraz astıktan sonra Kutay'ı uyarmadan kapıyı açtım. Kapı, içeri doğru açıldığından tahmin ettiğim gibi kapıya yaslanmakta olan Kutay dengesini yitirdi ve tam ayaklarımın önüne düştü.

Cam Kırıkları | askıdaWhere stories live. Discover now