BÖLÜM 11 / ''Sen gelince aşk, ya sen gidince?''

242 10 19
                                    


Merhabalar! 

Geldik 11. bölüme umarım seversiniz. ♥️

***

Nükseden alışkanlığa bürünmüştü. Yabancısı sayılmadığından bağışıklığı kesinlikle yadırgamazdı. Metabolizma sindirmeden gönüle konandı. Yol ortasında yeniden o meşhur tekerlekli sandalyeye mahkumdu. Bariz meşhurluğu tanınırlık uzantısının kısalmayan vadeyle hayatında oluşuna borçluydu. Aslında tutsak edene bir o kadar da mahkum değildi. Böyle bir esarete ne kendisi ne de ailesi tarafından müsaade edilmemişti. Fakat izin vermeme tercihi öncelikli bir duruşla Güneş'ten başlıyordu. Yoksa bir tekerlekli sandalyenin ne anlamı olabilirdi? Duygulu düşünceler anlamlı kılandı.

Huzur sandığında duygusallığı derinleşiyordu. Zarifliği fütursuzca sancılanıyordu. Farkındalıklı oluşum meseleydi. Karşısında Rüzgar'dı. Olanlara tepkisizce garipsemiyordu. Üstelik tümüyle hissederken tarif edemediği değişkenliğe adanmış bakışları mevcuttu. Yaşanana göre hep olduğundan ayrıydı. Kişiyle farklılaşıyordu. O mağdur olduğu şeyden kurtulmaya çalışırken ayağa kalkamıyordu. Rüzgar sadece bakıyordu, öylece çaresizlikten öteydi. Ayaklanmak istediğinde başarısız olmaya veya olumsuz geri dönüşlerle karşılaşmak yadırganmıyordu. Herhangi bir yolun üzerinde akışındaydı. Sandalyede çakıl taşlarında sürüklenir gibi hissedendi. Ayaklanmayı umutsuzca sıklıkla denemişti. Sulanan kuruluk coşuyordu. Sulu kuraklıkla karıştıkça tepetaklak edilmişti. Şimdi de olmuyordu. Tek aksi farksa yaşanandı. Hepsi bundan ibaretti ancak canı biraz daha fazla yanıyordu. Kibarca kuvvetli pozları keserek azaltmazsa bayağı fazlalaşıyordu.

Hepsinden ziyade Güneş'in derinleşen hüznünü Rüzgar'ın bakışları körüklüyordu. Ne olduğunu, hangi sebebe dayatılarak bu hâle yeniden düştüğünü anlamak uğruna azimle çaba göstermekteydi. Öyle ki mâziye dayanan vaziyetini bir defa süslenen istisnasız özenle sunulduğunda yaşamıştı. Yoksa biri daha mı kapıdaydı? Ya da tam da önünde miydi? Sorgulamak en büyük hakkı olmalıydı. Yenilenen bir esaretten kurtulmak için büyük güçlükle emek sarf ederken sürekli karşısındaki gözlerin bakışlarına rastlamak epeyce zorlayıcıydı. Resmen sınanıyordu. Üstelik her ne kadar arzulayarak konuşmak istese de konuşamıyor, hareket edemiyordu. Tutulmuş misaliydi. Güneş'in en büyük korkularından biri daha karşısına çıkmıştı... 

Yeniden şu hâllere düşmek, hastanelerle arkadaş olmak ve Rüzgar'ın bu anlara birebir şahit olmasıydı. Kendi aralarında ortaklaşa ve güzel hisleri yüreğinden yüreğine bölüşürken, Rüzgar'ı tanıdığından beri düşünürdü: ''Acaba bir daha o durumlara dönsem ne olur? Aynı mücadeleyi veya daha fazlasını vermemek gerekse onunla birlikte neler olur?'' hatta onu tanımadan önce bile sağlığına kavuşmuşken dahi: ''Eğer bir şekilde tekrarlanırsa?'' korkusu içinde bir yerlerde sıyrılarak deşilip dururdu. Fakat Rüzgar'ın gelişinin ardından ürkekliğiyle sıklıkla karşılaşmaya engel olamıyordu. Sınırsızca içini büzerek diken diken edenle baş başaydı. Ayrıca önündeki Rüzgar'a bakıyorken hemen gözleri dolmuştu.

Bir kaldırım köşesine çökmüş kalmışken kendini çığlıklarla bağırırken gözyaşları içinde bulmuştu. Hayretle donanmış gözleri oradaki Güneş'le Rüzgar'ı izliyordu. Tekerlekli sandalyeye esir Güneş'in hapishaneler versiyonuydu. Çaresizce seyreden Rüzgar'ı. İki kısımda mecranın ayrı alanlarında hiçbir eylemde bulunmuyordu. Kılı kıpırdamıyordu.

Ama onları izleyen Güneş, ne durumda olduğunun bilincine varamıyordu. Akla hayale durgunluk vererek benliğini yitiriyordu. Kesintisizce biraz daha ağlamaya başladığında haykırışları zavallı yüreği acıtan tiz bir çığlığa dönüşmüştü. Birinin eli sertçe merhamet arasında gidip gelirken ağzını sıkıca kapatıyordu. Çığlıkları dudaklarını örten parmaklar çizgisinde dağınıktı. Ancak çığlık atarken elleriyle onu zoraki iterek vazgeçirmeye çalışabilmişti. Gücü yetmediğinde hiç istemeden teslim olmak zorunda kalmıştı.

ONSRAWhere stories live. Discover now