retribution.

946 116 39
                                    

"Aman Tanrım! Hyung lütfen şaka yaptığını söyle."

Hoseok hyung vişneli kekinden bir ısırık daha alırken omuz silkti. Jungkook ise sonuna kadar açtığı gözleriyle ona bakmaya devam ediyordu. Kızıl hyungum saçlarını siyaha boyatacağını söylemişti ve bu Jungkook'u derinden üzmüştü. Çünkü Hoseok hyungun saçlarına bayılıyordu.

"Ama sen saçlarını boyatırsan ben kime kızılım diyeceğim? Hyung boyatma!"

Jungkook'un ağlamaklı çıkan sesine karşın gülmeden edemedim. Sahiden yıkılmıştı.

"Abartma Jungkook. Çok istiyorsan kendin boyat. Ben sıkıldım."

İkisi birbirine aksi bakışlar atarken gülerek arkama yaslandım. Gözlerimi okuduğum kitabın kapağına çevirdim. İki hafta önce bu kitabı Jin'in kitaplığından almıştım. Kitap biraz yetişkinlere hitap ediyordu ama temelinde anlatmak istediği olayı ve kahramanlar arasında geçen kelime oyunlarıyla dolu diyalogları sevmiştim. Aslında Seokjin bu kitabı ilk istediğimde net bir şekilde almama izin vermemişti. Sonunu okursam etkisinde kalacağımı ve bununla uğraşmak istemediğini söylemişti. Bazen benden bunaldığını hissediyordum.
O hemen iki cadde ötedeki yerel üniversitede okumaya başlamıştı. Artık bir liseli değildi. Yoongi hyung da aynı şekilde bir üniversite öğrencisiydi. Başa dönmek gerekirse son beş ayda fazlasıyla garip birçok şey yaşanmıştı.

Jungkook çok istediği müzik akademisinin tüm elemelerini geçmişti ve lise bittiğinde onu bekleyen iyi bir üniversite hayatı vardı. Jimin rehberlik danışmanı sayesinde kariyerini diyetisyenlik yönünde ilerletmeye karar vermişti. Hoseok hyung Yoongi hyungun izinden giderek biyoloji alanında çalışmalar yapmaktaydı. Namjoon hyungun Seul'e tamamen dönmesine bir ay kalmıştı. Seokjin çok gönüllü olmasa da bilgisayar donanımları ve teknoloji bilimi üzerine çok anlamadığım bir bölümde okuyordu. Annesi ve babası iş sebebiyle şehir dışına taşındıkları için ev tamamiyle ona kalmıştı. Annem, eğer üniversiteye gidebilirsem Seokjin ile yaşayabileceğimi söylemişti. Bu yüzden çok çalışıyordum. Tiyatro kulübü ile birlikte iki oyun daha sergilemiş ve daha sonra aralarından ayrılarak kendimi derslerime vermiştim. Çizim konusunda gelişemesem de sanata daha ilgiliydim. Edebi değeri yüksek makaleler okuyup yabancı dilimi geliştirmeye çalışıyordum. Sanırım ben arkadaşlarımın aksine daha çok edebiyatla ilgilenecektim. Biyoloji, kimya ya da matematik ilgi çekici gelmiyordu. Şairlerin sihirli kelimeleri, yazarların saklı geçmişleri daha büyüleyiciydi. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Tüm bunlar arasında bana garip gelen pek çok şey de oldu elbette.

Yoongi hyung biseksüel olduğunu itiraf etti. Hoseok hyungla uzatmalı bir flört dönemindeler. Jungkook aşk konusunda henüz bir şeyler yaşamadı. Jimin'in ise bir kız arkadaşı var. Seokjin ve ben ise defalarca tartıştık. Defalarca kez ayrılmanın eşiğine gelip sonunda birbirimize sarılarak uyuduk. Bazen paronayak gibi davranarak beni sevmediğini iddia ettim. Bazen onu üniversitedeki arkadaşlarından kıskandım. Bir şekilde birbirimizi yıprattık ve yine birbirimize merhem olmaya çalıştık. Biraz hüzünlü de olsa bir ay önce ara verme kararı aldık. Birbirimizi elbette seviyorduk, hayatımıza başka insanları almıyorduk. Ama bir şeyler eskisi gibi değildi ve bunu ikimiz de biliyorduk. Onu ilk gün olduğu kadar çok seviyordum. Bunu hiçbir şey değiştirmemişti. Sadece bazen boğuluyorduk. Sınavlar, dersler ve gelecek kaygısı yüzünden birbirimize vakit ayıramıyorduk. Bu şekilde devam etmek onun içine sinmemişti. "Bekle. Her şeyi yoluna koyduğumda geleceğim." demişti. Ben de bekliyordum işte. Biraz olgunlaşmıştık ikimiz de. Bu yüzden oturup karalar bağlamıyordum. Üniversite liseye çok yakın olsa da onu sadece iki haftada bir görebiliyordum. O zamanlarda da hep birlikte kumsala gidiyor ve neler yaptığımız hakkında konuşuyorduk. Yalnız kalmamaya özellikle dikkat ediyorduk. Çünkü o da, ben de dayanamayıp birbirimizin kollarına atlayağımızı biliyorduk.

INEFFABLE | TaeJinWhere stories live. Discover now