notice.

2.5K 244 46
                                    

Tiyatro kulübüne ait odanın önünde beklerken aklımda binlerce soru vardı. Gece boyunca uyuyamamıştım. Hiçbir zaman kızlarla yakınlık kuramamıştım ve Jimin'in ya da Jungkook'un okulda beğendiği kızları da beğenmemiştim. Bunun sebebini hiç merak etmemiş, sorgulamamıştım. Ama artık bir şeylerin farkına varıyordum ve bu beni dehşete düşürüyordu. Sekiz yıl... Jin hyungla dolu olan sekiz yıl. Her zaman yanımda olmasını istediğim bir hyung, sırdaş ve yol göstericim olan Kim Seokjin. Bana bisiklet sürmeyi öğreten, ağaçtan düştüğümde en yakın markete koşup son harçlığıyla bana yara bandı alan ve canımın acısını unutmam için elimden sıkı sıkı tutan kusurlarıyla kusursuz Jin hyung... Nasıl fark edememiştim bunca zaman? Nasıl ona diğerleri gibi yaklaşmadığımı, göz göze geldiğimizde içimi titreten tarifi mümkün olmayan hislerin yalnızca dostlukla ilgisi olmadığını nasıl anlayamamıştım? Peki ben tam olarak ne hissediyordum? Bir erkek olarak, hemcinsime mi ilgi duyuyordum? Elbette bu utanılacak bir şey değildi ama insanın kendi başına gelince durum tamamen değişiyordu. Ailem öğrenirse neler olurdu? Arkadaşlarım ne derdi? Hyunglarım, Jimin ve Jungkook'a bunu nasıl itiraf edecektim? Peki ya karşı cinse ilgi duyan Jin hyung ne olacaktı? Onun yüzüne nasıl bakacaktım? Bir uzmandan yardım mı almalıydım?

Kalbime bir ağırlık çöktüğünü hissettim. Görüşüm bulanıklaşırken neredeyse ağlayacağımı anladım. Gözlerimi ayaklarıma dikip sessizce sevdiğim bir kitaptan hatırladığım bir kesiti mırıldandım.

"Eğer nasıl biri olduğumu bilseydiniz, şu anda beni selamlarken yüzünüzde gördüğüm o tatlı, dostane gülümseme kim bilir nasıl donup kalırdı dudaklarınızın kıyısında!"

Sessizce yutkundum. Aklımda kalan onlarca güzel kitap kesiti varken en karamsarını hatırlamamla birlikte sağ elimi dağınık saçlarımdan geçirdim. Kafamı arkamdaki duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. Sakinleşmeliydim. Jin hyungun geçen hafta kendi elleriyle yaptığı tarçınlı kekin tadını anımsadım aniden. Dudaklarımda isteğim dışında bir tebessüm oluşurken Stefan Zweig'tan bir cümle daha belirdi hafızamda.

"...içimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar."

Derin bir nefes aldığım sırada burnuma dolan tarçın kokusuyla gözlerimi araladım. İşte dün geceden beri bakmaktan korktuğum gözlerin sahibi tam karşımda tüm ışığıyla gülümsüyordu bana.

"Jin hyung?" dedim şaşkınca. Diyecek daha iyi bir şeyim yoktu çünkü.

Bir eliyle saçlarımı karıştırıp çenesiyle elindeki keki işaret etti.
"Seni almak için evine gittim ama Hyun teyze çıktığını söyledi. Sana kek yaptım."

Çekingen bir şekilde elindeki kek dilimini aldım. Parmaklarıma değen parmaklarıyla elektrik çarpmışçasına geri çekilirken kaşlarını çatmasına sebep oldum. Yine de elindeki keki düşürmeden alabildiğim için içten içe kendimi tebrik ettim.

"Neyin var Taehyung-ah? Heyecanlı mısın yoksa?"

Sessizce yutkunup başımı olumlu anlamda salladım. Elbette heyecanlıydım.

Elini dostça omzuma koyup suratını yakınlaştırdı.

"Oyuna seçileceksin Taehyung! Hepimiz sana güveniyoruz." Söylediklerini duysam da anladığıma emin değildim çünkü tek düşündüğüm ne kadar güzel bir yüze sahip olduğuydu. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdığım sırada geri çekildi. Dudaklarımı ıslatıp yaptığı kekten büyük bir ısırık aldım. Yine çok lezzetliydi işte.

"Beğendin mi?" diye sordu beklentiyle. Keke bakarken başımı aşağı yukarı salladım.

"Ellerine sağlık hyung."
Gülümseyerek karşılık verdi.

"Diğerleri nerede?" diye sordum kafamdaki sesleri susturmak için.

"Jimin ve Jungkook'un ödev sunumları varmış. Yoongi de Biyoloji projesi için derslikte çalışacak tüm gün. Hoseok da ona yardım ediyor. Hepsi sana güveniyor Taehyung. Bedenen olmasa da ruhen yanındalar. Hem bak ben de burdayım. Seni bekleyeceğim. Lütfen sahnede sadece içinden geldiği gibi davran."

Yalnızca gülümseyebildim çünkü konuşursam ağlayabilirdim. Öyle çok ağlayan biri değildim aslında. Sadece böyle duygu karmaşası yaşadığım zamanlarda gözlerim doluyordu.

"Teşekkür ederim hyung." dedim kısık bir sesle.

 Beni duyduğundan bile şüpheliydim.

"Kim Taehyung!"
İsmimi duymamla birlikte kalbim hızla çarpmaya başladı. Kesik nefesler verirken Jin hyunga son kez bakıp içeri girdim. Sahnenin karşısındaki seyirci koltuklarında üst sınıflardan iki öğrenci ve kulüp başkanı vardı. Kulüp başkanının yanında ayakta dikilen kız öğrenci elindeki kağıtları verip yerine geçtiğinde üç basamakli merdivenden çıkarak sahnenin ortasına doğru ilerledim. Birkaç dakika öncesinde hissettiğim kadar heyecanlı değildim. Bu iyi bir şeydi.

"Evet Taehyung, bize bu rolün insanı olduğunu göster bakalım." diye konuşan kulüp başkanına gülümseyerek hazırlanmam için bana ayrılan zamanın bir saniyesini bile harcamamak için hızla elimdeki kağıtları okumaya koyuldum.

***

Omuzlarıma çöken yorgunlukla beraber kulüp başkanı ve yanındaki iki öğrenciye selam verip odadan çıktım. Karşı duvara yaslanmış bir şekilde beni bekleyen Jin hyungu görünce kalbim yine ruhumu yırtıp bedenimden taşacakmış gibi hissettim. Beni farkettiğinde yaslandığı duvardan ayrılıp yanıma geldi. Beklentiyle yüzüme bakıyordu. Daha fazla dayanamayarak gülümsedim.

"Rol benim!"
Kocaman bir gülümsemeyle beni kendine çekip sıkı sıkı sarıldı. Ellerimin titrediğini hissettim. Eğer bana sımsıkı sarılıyor olmasaydı muhtemelen yere yığılacaktım. Geniş omuzlarında duran ellerimi boynuna çıkartıp sarılışına karşılık verdim.

"Başaracağını biliyordum." dedi mutlulukla. Kulağıma değen dudakları yüzünden aklım tüm işlevini kaybetmek üzereydi. Bu yüzden geri çekilen taraf ben oldum. Küçük bir çocukmuşum gibi saçlarımı karıştırdı.

"Küçük bir aslan yavrusuna benziyorsun." dedi şirin bir sesle. Gözlerimi devirdim. Bu tavrı kalbimi kırmıştı ve gerçeği önüme getirmişti.
Beni küçük bir kardeşi olarak görüyordu.

Onu arkamda bırakarak yürümeye başladım. "Artık eve gitmek istiyorum hyung."

Bana yetişip kolunu omzuma attı.

Okuldan çıkıp arabasını park ettiği sokağa doğru yürüdük. Bir şarkı mırıldanmaya başladı. Ona bakmasam da hangi şarkıyı söylediğini anlamak için dikkatle dinledim.

"So you brought out the best of me,
A part of me I'd never seen. 
You took my soul and wiped it clean."

Yere bakarak gülümsediğimde bakışlarını yüzümde hissettim. Gözlerimi ona çevirdiğimde "Neden gülüyorsun? Bana kalirsa sesim fena değil." dedi.

"Sesin güzel hyung. Lütfen yanımda daha çok şarkı söyle."

Adımları yavaşlarken ben de ona ayak uydurdum. Gözleriyle yüzümün her yanını tararken bakışlarında daha önce görmediğime emin olduğum bir şey vardı. Kafası mı karışmıştı? Bir şeyler olduğunu mu anlamıştı? Gerginlikle ona bakarken düşünceli bir ses tonuyla konuştu.

"Taehyung-ah, gittikçe daha yakışıklı bir genç oluyorsun. Yakında tüm kızlar peşinde koşacak. Buna hazır olsan iyi edersin."

Buruk bir şekilde tebessüm edip göz temasını kestim. Arabasına ulaştığımızda sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa doğru ilerledim.

"Kızlar pek de umrumda değil hyung." diye mırıldandım. Koltuğa oturduğumda o da sürücü koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırmadan önce kısa bir bakış attı.

"Bence de kızlar umrunda olmamalı Tae. Sınavlarına ve tiyatro oyununa odaklanmalısın."

Araba düz yolda ilerlemeye başladığında arkama yaslanıp yolu izledim. Gözlerim kapanmak üzereyken sıkıntıyla iç çektim ve bu can sıkıcı konuyu kapatacak bir şeyler geveledim.

"Evet, hyung... Sınavlar..."

Bir gün bile dayanamayıp yeni bölüm atan yazar, evet o benim :")
TaeJin'i sevin. 💜

INEFFABLE | TaeJinKde žijí příběhy. Začni objevovat