reunite.

1.9K 197 105
                                    

"Bugünlük bu kadar yeterli. Haftaya Shakespeare'a başlayacağız. Taehyung, Soo Min ve Sung, sıkı çalışın!"

Tiyatro kulüp başkanımız elindeki kağıtları çantasına koyarken bize ithafen konuştuğunda partnerlerime bakıp gülümsedim. Sonunda bizim sıramız gelmişti ve bu durum beni fazlasıyla mutlu ediyordu.
O gecenin üstünden tam iki hafta geçmişti. Yavaş yavaş düzenimi kurmuştum, her şey olması gerektiği gibiydi. Gerek olmadıkça Jin'le konuşmuyordum, genellikle Jimin, Jungkook ve Hoseok hyungla takılıyordum. Yoongi hyung projesi yüzünden bizimle pek fazla bir araya gelemiyordu. Yani kısacası hayat kaldığı yerden devam ediyordu. Ama ben her gece uykularımdan aptalca kabuslarla uyanmaya, bazı geceler onun varlığını özlediğim için ağlamaya devam ediyordum. Dışarıdan her ne kadar her şeyi atlatmış ve Jin'i ardımda bırakmış gibi gözüksem de bu doğru değildi. Ona olan sevgim azalmak yerine her gün daha da artıyordu, bazen bunun bir sonu gelmeyecekmiş gibi hissediyordum. Gördüğüm kabuslarsa bununla ilgiliydi çoğu zaman. Ben onu sevmeye çaresizce devam ederken o güzel bir kızla evleniyordu. Üstelik ne kadar koşarsam koşayım ona bir türlü ulaşamıyordum, sesimi duyuramıyordum. Bir keresinde buna benzer bir kâbus görmüş, sıçrayarak uyanmıştım. Elim titreyerek telefona gitmişti. Onun sesini duymaya ihtiyacım vardı ve her şeyi bir kenara bırakarak onu aramıştım. Ama telefonu açtığında arkadan gelen yüksek müzik sesiyle bunu yaptığıma anında pişman olmuştum. O eğleniyordu, mutluydu. Ben onun yüzünden uykularımdan uyanırken, o eğleniyordu. Belki de biriyle birlikte bile olmuştu. Bu düşünce canımı ne kadar acıtsa da o gece sabaha kadar gözümün önünde canlanan sahneler yüzünden ağlamıştım. Kıskançlık değildi hissettiğim şey. O kadar basit değildi. Ben tüm ruhumla ona aittim; hislerim, kalbim, kelimelerim, öpüşlerim, sarılmalarım, ağlamalarım... Bu yüzden onun da tamamiyle bana ait olduğunu hissediyordum. Bir başkasının ona ucuzca dokunduğunu düşünmek bu yüzden yakıyordu canımı. Aramızda öpüşmekten ileri hiçbir şey yaşanmamış olsa da onundum ben. Aitlik ve sahiplik meselesi değildi bu. Asıl bahsettiğim sadakatti. Ona sadıktım ben. Ayrılmış olmamız bu gerçeği değiştirmiyordu.

Derin bir nefes alıp elimdeki kağıtları çantama koydum. Soo Min ve Sung'a kısaca veda edip prova odasından çıktım. Hoseok hyung ve Jimin karşı duvara yaslanmış bir şekilde beni bekliyorlardı. Yüzüme samimi olmasını umduğum bir gülümseme yerleştirip yanlarına gittim.

"Çok beklettim mi?" diye sorduğumda Jimin telefonundan kafasını kaldırıp bana baktı.

"Hayır, sadece kök saldık. Sorun yok." Jimin homurdanarak konuştuğunda Hoseok hyung gülerek onu kendine çekti ve saçlarını karıştırdı. Bu sevimli görüntü beni nedensizce güldürdü.

"Yoongi anahtarını bana bıraktı. Bu akşam ondayız. Sunumdan sonra o da gelecek." Kızıl hyungum konuştuğunda derin bir nefes alıp kafamı salladım. Geniş koridorda yan yana çıkışa doğru yürümeye başladık.

"Jin hyung!" Jimin karşıya doğru bakıp bağırırken şansıma küfrederek bakışlarını takip ettim. İşte oradaydı. Tüm zarafeti ve o güven veren aurasıyla bize doğru geliyordu. Sessizce yutkunup bakışlarımı ondan çektim. Zaten o da hiçbir şekilde bana bakmıyordu. Sanırım cidden bitmişti her şey.

"Ben de sizi arıyordum. Bu akşam Yoongi'deymişiz." Jin konuştuğunda Jimin onaylarcasına kafasını salladı.

"Evet anahtar paspasın altında." Kaşlarımı çatarak Jimin'e baktım.

"Ne saçmalıyorsun, anahtar bizde." Hoseok hyung Jimin'e ithafen konuştu. Jimin omuzlarını silkti.
"Bunu hep yapmak istemiştim. Ah, her neyse."

Jin, onu takmayarak Hoseok hyunga baktı. "O zaman gidelim. Arabayla gelmiştim bugün."

Varlığımı görmezden gelmeye devam ederek bakışlarını yanımdaki ikilide gezdirirken kendimi küçük bir böcek gibi hissettim. Onlar önümde yürürken omuzlarımi düşürerek peşlerinden gittim. Jin'in arabasına ulaştığımızda Jimin'le arka koltuğa geçtik. Hoseok hyung sürücü koltuğunun yanındaki yerini alırken Jin de direksiyonun başına geçti.

INEFFABLE | TaeJinTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang