surrender.

2.1K 223 111
                                    

Neredeyse iki saattir Jin hyungun evindeydik ve hepimiz birbirimizden bağımsız takılıyorduk. Jimin koltuğun bir başlığından ayaklarını sarkıtarak telefonla uğraşıyordu. Jungkook ve Hoseok hyung da aynı koltuğun dibinde oturmuş televizyona bağlı bir araba oyunu oynuyordu. Yoongi hyung üçlü koltukta biylu boyunca uzanmış uyurken ben de Jin hyungla ikili koltukta oturuyordum. Jin hyung edebiyat makaleleriyle dolu olan dergisini okuyordu. Elimi çeneme dayararak bedenimi ona dönerek onu izlemeye başladım. İlginç bulduğu yerlerde kaşlarını kaldırıyor, bazen alt dudağını sarkıtıyor, bazen de hafif bir tebessümle sayfayı çeviriyordu. Bu güzel görüntüyü hiç sıkılmadan saatlerce izleyebilirdim. O kadar güzeldi ki, istediğim kadar kitap okumuş olsam da onun güzelliğini betimleyecek kelimeler bulamıyordum. Bahsettiğim şey fiziksel değildi. Ruhunun çiçekleri yüzüne bulaşmış da tüm tohumlarını dudak kenarlarındaki arafa bırakmış gibiydi. Ne zaman tebessüm etse bir tohum filizleniyor ve hayat buluyordu. Tam olarak o dudak kıvrımdan öpmek istiyordum onu. Ben büyük bir mutlulukla onu izlerken bakışlarımı hissetmiş olacak ki kafasını bana çevirdi. Hemen aptal gülümsememi silip "Uykum geldi." dedim. Elindeki dergiyi yan tarafındaki masaya bırakıp dizlerine iki kez vurdu.
"Gel." Nefesim bu tek kelimelik cümlesiyle kesilirken büyük bir istekle dediğini yaparak kafamı dizlerine bıraktım. Aşağıdan bakınca da bir şey değişmemişti. Hâlâ çok yakışıklıydı. Bir elini kalbimin üstüne koyarken diğeriyle saçlarımı okşamaya başladı. Usulca gözlerimi kapatıp bu huzurlu anı iliklerime kadar hissetmeye çalıştım. Biz her zaman güzeldik; her halimizle. Benimle aynı hisleri paylaşmıyor olsa bile, güzeldik. İçimdeki tarifi mümkün olmayan mutluluğu gizleyemezken gülümsedim. Kalbimin üzerinde parmaklarının hareketlendiğini hissettim. Kalbimi okşuyordu; hem gerçek anlamda hem de mecaz. Onun bu şefkatli tavrı içimi sıcacık yapıyordu. Kendimi ona muhtaç küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Onun ilgisine, sevgisine, şefkatine ve ruhuna muhtaçtım. Her sabah gördüğüm güzel gülümsemesine muhtaçtım. Adımı onun sesinden duymaya muhtaçtım. Güven dolu kollarına ve insanı bambaşka bir evrene sürükleyen kokusuna muhtaçtım. Ona bütünüyle muhtaçtım ve ben onun varlığına tamamiyle bağımlı bir acizden farksızdım. Bundan rahatsız değildim. Onu seviyordum. Onu sevme fikrini de seviyordum.

"Namjoon hyung haftaya buraya geliyormuş!" Jimin'in heyecanla söylediği haberle birlikte gözlerimi açıp yerimde doğrulmak zorunda kaldım. Hoseok hyung oyunu durdurup başını Jimin'e doğru çevirdi.
"Şaka mı yapıyorsun?" Jimin hızla kafasını iki yana salladı.
"Ciddiyim hyung, bilet fotoğrafını paylaşmış."
Jin hyung kaşlarını çatarak "Bize neden haber vermedi bu aptal?" dedi. Jin hyung Namjoon hyung gitmeden önce daha eğlenceli biriydi. Hatta bazen hepimizden daha çocuksuydu. Fakat Namjoon hyung gittikten sonra ipleri eline aldı ve bize göz kulak olmak ona kaldı. Aslında öncesinde de bizimle ilgileniyordu ama Namjon hyungtan sonra bu durum ciddileşti. Bu halini de seviyor olsam da hepimizin sorunlarıyla ayrı ayrı ilgilenip gerçek kimliğini perdenin arkasında bırakması canımı sıkıyordu. Kendi sorunlarıni tek başına, bize hissettirmeden halletmeye çalışıyordu. Bunu görüyordum. Ama onun da yorulduğunda sarıldığı ve gerektiğinde ağladığı bir omuz olmalıydı. Bu göreve seve seve taliptim. Bu konuyu diğerleri gittiğinde konuşmaya karar verdim.

"Namjoon hyung bana kulaklığının aynısından getirmezse onunla konuşmayacağım." dedi Jungkook oyunu tekrar başlatırken. Yoongi hyung gözleri hâla kapalıyken "Kendini satsan o kulaklığı alamazsın diye mi Namjoon'a yüklüyorsun?" dedi. Jungkook ise Yoongi hyungun görmeyecek olmasının verdiği cesaretle onu sessizce taklit etti. Yoongi hyungsa "Beni ayağa kalkmaya mecbur etme Jungkook." diye homurdandı. Hoseok hyung tüm ciddiyetini koruyarak tekrar Jimin'e döndü.
"Geldiğinde benden bir güzel yumruk yiyecek. Bize haber vermeden önce instagram hesabından duyuruyor...Cidden!"

"Döv onu hyung, döv!" Jimin heyecanla yumruklarını havaya kaldırdığında onu görmezden gelmeyi tercih ettik.

***
Çocuklar gideli yaklaşık yarım saat olmuştu. Jin hyungla dağılan odayı toplayıp mutfaktaki bulaşıkları yıkamış, daha sonra odasına çıkmıştık. Jin hyungun dönem ödevine yardım etmek bahanesiyle yanında kaldığım için mutlu hissediyordum. Çalışma masasında yan yana oturuyorduk. Elindeki cetvel ve kalemle boş kağıda bir çizgi çekip başına biyolojiyle ilgili bilmediğim birkaç terim yazdı. Aynı işlemi bir alttaki kağıda da uygulayıp daha önceden hazırladığı küçük maketleri yapıştırdı. Hayranlıkla ödeve bakıp "Vay canına hyung, sen mükemmelsin!" dedim. Çarpık bir gülümsemeyle bana bakıp işine döndü.

INEFFABLE | TaeJinTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang