peace.

2.1K 191 100
                                    

Cama vuran yağmur sesleri kulaklarıma dolduğunda açılmamak için direnen göz kapaklarımı aralamak zorunda kaldım. Odayı bir anda aydınlatan şimşekle birlikte irkilirken kafamı çevirip yanımda uyuyan Jin'e baktım; birkaç saat önce tamamen ait olduğum ve tamamen bana ait olan genç adama. Silik bir gülüş dudaklarımda peydahlanırken vücudumu ona doğru çevirip huzurlu yüzünü izlemeye başladım. Nefes aldıkça titreyen alt dudağı ve göz altlarına gölge düşüren kirpikleri o güzel suratında ahenk içinde dans ediyordu sanki. Alnına düşen siyah saçları karanlık odayı aydınlatan küçük çaplı şimşeklerle birlikte parlıyordu. Benim sevgilim güzeldi. Tüm güzel kızları kıskandıracak kadar güzeldi hem de. Göz kapaklarının örttüğü koyu kahverengi gözleri ve gülerken sunduğu dişlerinin arasına yıldız tozları serpilmişti Tanrı tarafından. Kim Seokjin her şeyiyle bir meleği kıskandırabilirdi çünkü. Ona sahip olduğum için fazla şanslıydım.
Derin bir nefes alıp bir elimle alnını kapatan saçlarını kenara çektim. Bir şeyler mırıldanarak kıpırdanmaya başladığında biraz geri çekilip uyanışını izledim. Gözlerini yavaş bir şekilde aralarken dudaklarını büzmüştü. Dayanamayarak o iki kırmızı parçaya minik bir öpücük bıraktım.

"Günaydın bebeğim." dedi uykulu bir tonda. Uykunun hüküm sürdüğü sesi beni her zaman heyecanlandırıyordu. Daha kalın ve çatallıydı. Aynı zamanda masum görüntüsüne aksi düşüyordu.

"Henüz gün aymadı aslında." dediğimde kaşlarını kaldırarak bakışlarını pencereye çevirdi. Daha sonra tekrar bana dönerek "Neden uyandın o zaman?" diye sordu. Omuzlarımı silkerek bir elimi çıplak göğsünün üstünde dolaştırdım.

"Yağmur sesine uyandım. Sonra seni izlemeye daldım. Uykum kaçtı."

Gülümseyerek işaret parmağıyla omzumdan ittirdi. Sırtım tekrar yatakla buluşurken Jin yerinde doğrularak üstüme çıktı. İki elini başımın yanına sabitlediğinde alt dudağımı dişledim. Artık ondan utanmamam gerekiyordu değil mi? Ama ben ensemin kızarmasına ve yanaklarımın ısınmasına engel olamıyordum.

"Benim de uykum kaçtı şimdi. Ne yapsak ki?" diye konuştuğunda sesindeki bariz daveti anlamıştım. Bir elimi kolunda baştan aşağı dolaştırarak gözlerine baktım.

"Biraz eğlenmenin kimseye zararı olmaz."
Cümlemle birlikte çarpık bir gülümseme bahşetti bana.
Dudakları dudaklarıma kapanmadan önce gecenin son sözleri döküldü ağzından.

"Seni biraz eğlendirelim o zaman."

***

"Jungkook bırak şunu diyorum sana! Bak cidden ısırırım kolunu."

Jimin telefonunu Jungkook'tan geri almaya çalışırken Hoseok hyungun odasını dolduran tek ses onlara aitti.

"Banane ya! Sen bana verdiğin sözü tuttun mu hyung?"

Jungkook telefonu tuttuğu elini daha yukarı kaldırırken Jimin kısa oluşuna lanet etmekle meşguldü.

"Sözü falan unut sen. Ver şu telefonu!"

Hoseok hyung elindeki kırmızı tepsiyle odaya girdiğinde sesler de kesilmişti.

"Küçük çocuklardan farkınız yok. Tanrı aşkına beyin yaşınız üç mü?"

Kızıl hyungumun dediği şeyle birlikte kahkaha atarken bakışlarım Jin'le kesişti. Neredeyse yarım saattir başım dizlerindeydi ve konumumuzdan rahatsız olmamıştı. Saçlarımı okşayarak şefkatli bir gülümseme bahşettiğinde sessizce iç çektim. Seviştiğimiz, daha doğrusu iki kez seviştiğimiz gecenin üstünden dört gün geçmişti. Dün sabaha kadar Jin'in yanında kalmıştım. Birbirimizin en derin duygularına ve düşüncelerine kadar inmiştik. Artık o beni, ben de onu bütünüyle tanıyordum. Sekiz yıldır arkadaş olsak da elbette birbirimize anlatmadığımız birçok şey olmuştu. Ama artık aramıza duvar olacak hiçbir şey yoktu. Şeffaftık.

INEFFABLE | TaeJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin