unite. (M)

2.8K 189 137
                                    

"Doğum günün kutlu olsun!" Jimin'in sesi kulaklarımı tırmalarken henüz kapalı olan gözlerimi araladım. Sabahın köründe odamda ne arıyordu cidden?

"Uyansana, reşit oldun. Uyan." Yorganı üstümden çektiğinde tüylerim ürperdi ama kısa sürdü. Derin bir nefes alıp yavaşça doğruldum. Evet, bugün doğum günümdü. Yoongi hyungla kavga ettiğimiz gecenin üstünden uzun bir süre geçmişti. Belki bugün doğum günümü kutlardı. Bunu umut ederek yataktan çıktım.

"Biraz heyecanlanır mısın Taehyung?" Jimin bıkkın bir sesle söylendiğinde gözlerimi devirip banyoya doğru ilerledim. Eğer aramızdan biri eksikse ne önemi vardı ki doğmuş olmamın?

"Hyun teyze maalesef bu gece çalışacakmış. Yani tamamiyle bize kaldın." Jimin sona doğru yükselen sesiyle konuştuğunda yüzümü buruşturdum. Cidden zerre heyecanlı değildim. Banyodaki işimi halledip odaya döndüğümde Jimin'in yatağıma bıraktığı kıyafetlere baktım. Beyaz bir tişört ve dizleri yırtık bir kot pantolon vardı.

"Hadi giyin. Diğerleri aşağıda bekliyor." dediğinde kaşlarımı çattım. Hiçbir şekilde sesleri çıkmıyordu.

"Ah bunu söylemeyecektim ki!" diyerek kendi alnına vurduğunda güldüm. Jimin yine Jimin'di işte.

"Yoongi hyung yok değil mi?" diye sorduğumda omuzlarını düşürerek "Hayır." dedi. Alt dudağımı dişlerimle ezip kafamı salladım. Üstümdeki pijama takımını hızla değiştirip yataktakileri giyindim. Aynamın karşısına geçip saçlarımı elimle şekillendirdim.

"Hadi inelim." dediğimde gülümseyerek omuzlarımdan itekledi. Mutfağa girdiğimizde bir anda Hoseok hyung elindeki pastayla burnumun dibinde bitti.

"Mutlu yıllar TaeTae!" Kafamı geriye doğru çektikçe o pastayı bana doğru itiyordu. Jungkook masanın altından elindeki balonla çıkıp "İyi ki doğdun!" dediğinde orada ne aradığını anlamayarak kaşlarımı kaldırdım.
"İyi ki doğmuşsun minik kardeşim benim!" Hoseok hyung tekrar konuştuğunda gülerek elindeki pastayı aşağı doğru çektim.

"Üflesene şu mumları!" diye çemkirdiğinde hiçbir dilek dilemeden hızlıca üfledim.

"Oldu mu şimdi bu?" diye sordu kaşlarını çatarak. Mutfakta sadece dördümüz varken gözlerim Jin'i aradı. Neredeydi o? Böyle günlerde heo bir arada olurduk.
Jungkook içimi okumuş gibi "Kendi evinde seni bekliyor. Artık hediyesi her neyse." dedi. Sesindeki imâyı görmezden gelmeyi tercih ettim. Jimin çekmeceden aldığı bıçakla pastayı kesmeye başladığında Jungkook ofladı.
"Ya bir fotoğraf çekilseydik. Pasta kaçmıyor ya hyung!"
Jimin yalnızca omuz silkti. Kestiği küçük dilimi komple ağzına attığında Jungkook burnundan soludu. Hoseok hyunga baktım.

"Yoongi hyung nasıl?" diye sordum sessice. Bir elini omzuma atarak "Daha iyi günleri olmuştu ama çok da kötü değil." dedi.
"Eksik hissediyorum." dedim. Gözlerim benden bağımsız olarak dolmuştu.
"Bir şekilde kabullenecek Taehyung. O seni ve Jin'i çok seviyor. Kızgın olması bir şeyi değiştirmez."
Sessizce yutkundum. Sanırım beklemekten başka bir çarem yoktu.

"O zaman siz evde durun. Ben de Jin'in yanına gideyim olur mu?" diye sorduğumda üçü de kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Akşama kadar bizimlesin Taehyung. Jin hyung böyle istedi." Kızıl hyungum konuştuğunda kaşlarımı çattım. Bu demek oluyordu ki akşama kadar Jin'i göremeyecektim. Zaten iki gündür göremiyordum. İyice özlemiştim.
"Bizi beğenmiyor musun artık?" diye soran Jimin'le birlikte Jin'i zihnimin bir köşesine ittim. Jimin'e doğru gidip kollarımı bedenine sardım.
"Salak şey seni."

"Bensiz niye sarılıyorsunuz ki şimdi ya?" diye hayıflanan Jungkook da bu sevgi gösterisine ortak olurken hepimiz aynı anda Hoseok hyunga baktık.
"Tamam dayanamayacağım. Hyungunuza yer açın!" diyerek kollarını etrafımıza sardı. Sevgi dolu fakat biraz da hüzünlü hissediyordum. Biz yedi kişiyken güzeldik. Böyle yarımken sarılmak bile mutlu etmiyordu. Oysa biz her sarıldığımızda kendimizi yenilmez hissederdik.

INEFFABLE | TaeJinWhere stories live. Discover now