42. Bölüm "Gözyaşları"

Start from the beginning
                                    

Acılar yüreğimde allak bullak oldu. Kafam dönmeye başladı. Gözlerimi birkaç dakikalığına babamdan ayırıp çevreye baktım. Bir sürü insan. Bir sürü uğultu. Nefes alamadım. Kalabalıktan mı yoksa kalbime oturmuş büyük sıkıntıdan mı bilmiyordum ama bir süre sonra bilincim kapanır gibi oldu. Her taraf simsiyah oldu. Bayılacağım zaman böyle olurdu ama bu kez bayılmadım. Beynim çatlamak üzereydi.

Birileri bana bana su uzatıyordu ama şoktaydım. Babamın ceketinin ön cebinden içkisini çıkarmaya çalışırken bir kağıt parçası gömleğine düştü. Acaba bana not mu bıraktı acaba bir mesaj mı vermeye çalışıyor diye umutla elime aldığımda notun aslında bir fotoğraf olduğunu gördüm. Ön dişleri yamuk olan ben ve babamın on sene önceki hali. Babamın gençliği, onca yaşanmışlık bana ağır geldi. Kollarımda güç kalmadı. Babamı dizlerime yatırmaya çalıştım. İnsanlar onu benden ayırmaya çalışıyordu. Bırakamadım. İnsan babasını nasıl bırakırdı?

O değil de, insanın babası nasıl ölürdü?

Gözümün önünde babama kalp masajı yapıldı. Birkaç daha yokladılar. Ama babam ölmüştü. Ölmüştü işte. Koskoca Anıl Hancızade. Vay be. Koskoca Hancızade bile ölmüştü. Bir şehir efsanesi. İki kız babası. Yeni torunu olmuştu. Eski karısıyla yeniden mutlu olacaklardı. İşleri bırakıp uzaklara yerleşmek istiyordu son zamanlarda ama yapamamıştı ve geriye kalanlara da en çok bu yapılamayanlar koyuyordu sanırım.

Dünyadaki en güzel adam, benim babamdı. En, en, en yufka yürekli. Bazen de en agresif. Bazen çok merhametli. Çoğu zaman sinirli. Fakat harika kahkahası olan. Yakışıklı. Karizmatik. Çapkın. Sevimli. Alkolik. Küfürbaz. Aksi. Komik.

Sağlık ekipmanları yanıma diz çöktü. Sırtıma masaj yapan mı, bana su içirmeye çalışan mı, saçımı okşayan mı, benimle beraber ağlayan mı, herkes vardı. Herkes acımın bir kenarından tutmaya çalışıyordu. Ama şuan kimse benim yaşadığımı anlayamazdı. Belki Koray dışında. Biz mi lanetliydik yoksa benden mi kaynaklanıyordu? İkimizde tecavüze uğramıştık, dövülmüştük, sorumsuz annenin kalpte bıraktığı yarayı biliyorduk, babamızı kaybetmiştik… Kaderimiz bir yazılmıştı sanki.

Koray sanki düşüncelerimi okuyormuş gibi bana sarıldı. O tanıdık, babamı andıran kokusuyla kahroldum. Kafamı göğsüne yaslarken ellerimle babamı tutuyordum. Eve gidecektim ve babam olmayacaktı. Yatağıma girecektim babam olmayacaktı. Sabah kalkacaktım babam yine olmayacaktı. Bundan sonra hiçbir zaman yanımda olamayacaktı, en kötüsü de daha on sekizimdeydim. Yıllarca onuz kalacaktım. Yıllarca. Belki çok yaşamazdım ama babamsız bir gün bile beni mahvetmeye yetiyordu. Öğle aralarında bile dayanamayıp onu arardım ki ben. Şimdi kimi arayacaktım?

Şimdi kim gecenin bir yarısında kalkıp üzerimi örtecekti? Şimdi kim benimle Sezen Aksu dinleyecekti? Şimdi kiminle dertleşecektim ben? Şimdi kim saçımı okşayıp beni güldürmeye çalışacaktı? Şimdi kimin için hayatta kalacaktım?

“Şunu iç.” Dedi bir kadın. Elinde ufak beyaz bir hap duruyordu. Olduğu gibi ağzıma atıp yuttum. “Hadi babanı götürelim canım.” Bize izin ver der gibi bakan görevlilere baktım. Hepsinin tek istediği babamı hastaneye götürüp evlerine gitmekti. Hepsi de babasının evine gidecekti ama. Bir anda başımı Koray’dan kaldırıp etrafa baktım ve yutkundum. Bir kalabalık oluşmuştu. Herkes bize bakıyordu. Babamın ölüsüne. O kadar utandım ki onu ellerimle sardım. “Neye bakıyorsunuz lan orospu çocukları?” diye bağırdım. “Herkes siktirip gitsin!” diye bağırıp içmem için yanıma konulan su dolu bardağı fırlattım. “Defolun!” diye çığlık attım tekrar. İnsanlar ufak ufak geri adım atarken içimden lanetler okudum.

“Evinizi gidin götlekler! Babanızın yanına gidip beni hatırlayarak ona sarılın hadi!” sanki bu insanların suçuymuş gibi onlara bağırdım. İnsanlar daha fazla durmadan dağıldı ve ben başımı Koray’ın göğsüne yaslamaya devam ettim. Ona nasıl bakacaktım? Her baktığımda babamı görecektim.  Düzelmek ne kadar zaman alacaktı? Asırlar mı? Ölünceye dek benimle kalacağı kesindi.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now