15. Bölüm "İlk Görev"

132K 1.9K 782
                                    

“Kalk okula gidiyoruz.” Bir fısıltı kulaklarıma ulaşınca yüzümü buruşturarak yanımdaki sert yastığa biraz daha sarıldım. “Beş dakika daha.” Biri beni itekleyince yastığım hareket etti. “Beş dakika daha dedim.” Uykulu bir sesle homurdanırken bir anda üzerimdeki yorgan çekilince aniden dikildim.

“Şule senin bizde ne işin var?”

“Burası benim evim geri zekalı.”

Yanıma baktığımda o sert yastığın Koray’ın karnı olduğunu fark ettim. “Gece burada mı kaldık lan biz?” üzerindeki okul formalarını görünce yüzümü buruşturdum. “Bu ne hal?”

“Bugün formaya geçiyoruz. Bahar bitti prenses.” Elimle yüzümü örttüm. “Ben bugün giyemem.” Dedim, evimde değildim. Şule’lere kalmaya gittiğimde de okul üniformalarımı yanımda taşımıyordum.

Şule’nin bir dudağı kurnazca yukarı kıvrıldı. “Ben bu salak formalarla gezinirken senin üzerinde jeanle dolaşmana izin vermeyeceğim. Onun için erken kaldırdım. Kalk siktir git evine üzerini giyin.”

Şule’nin bu ince düşünceliği beni öldürecekti. “Eteğini neden kıvırdın?” diye gözlerimi devirdim. “Böyle daha seksiyim.” Dedi açık açık. “Sen kendini kandır.” Dedim ayaklanırken. “Siktir, Avşar.” Sabah sabah küfür kotasını doldurmasını dinlemeden kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Bu sırada Şule bizim okulla ilgili Koray’a bazı nasihatlerde bulunuyordu.

“Burası senin eski okuluna benzemez, Kolejli.” Diye Koray’ı korkutuyordu. Bu kız beni öldürecekti.

Şule ilk kez sarışın zekâsına rağmen mantıklı bir hareket yapmış, süslenmem için de beni daha erken kaldırmıştı. Şuan birkaç saatlik uykuyla duruyorduk. Büyük ihtimalle derste uyuyacaktık. Okul açıldığında, siyah düz eteğimi ve beyaz gömleğimi düzgünce ütüleyip asmak gibi akıllıca bir davranışta bulunmuştum.

Hala bana sıcak geldiği için gömleğin kollarını kıvırdım. Neyse ki kravat takmıyorduk. Eteğin ucunda okulumuzun adı ve barışı simgeleyen beyaz bir kuşumuz vardı zaten. Demokratik Sol Partisi, Dove ve Twitter logosunun karşımı bir şeydi.

Koray’ın forması yoktu ve hep böyle gideceğini sandığından formalı görünce kaşları çatılıyordu.

İstiklal marşını bağıra bağıra okuduktan sonra sınıflara çıkarken Koray’ın beni röntgenlediğini biliyordum. Merdivenlerden çıkarken bilerek arkamdan yürüyordu sapık şey. “Bacağının iç kısmındaki o şey dövme mi?” diye sordu sıramıza oturduğunda. Kimsenin bize bakmadığını fark edince eteğimi muzip bir edayla yukarı kaldırdım. “Bunu mu diyorsun?” sırıttığımı fark edince kaşları çatıldı. “Sen hiç uslu durmuyorsun.”

Ergen kızlar gibi kıkırdadım. Dürüst olmak gerekirse bende ergen bir kızdım ama en azından reşit olmama sayılı günler kalmıştı. “Bu yapıştırma.” Dedim, dolaşırken Marilyn Monroe dövmesi görmüştüm. Yapıştırmaydı belki ama çok güzeldi. Otururken yaptığım için yanlışıkla yukarı yapmıştım. “Yıkayınca çıkıyor.”

“Yalayınca da çıkıyor mu?” diye sordu çapkınca sırıtarak. Kızardığımı hissettim. “Uslu durmuyorsun diyene bak.” Gülümseyip bacağımın üst kısmındaki dövmeyi okşadı.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now