35. Bölüm "Hayal Kırıklığı"

71.1K 1.6K 512
                                    

Sıcak su bedenimden kirimi alıp götürürken istemsizce akan kana ve kire baktım. Sadece kan ve kir değil bunlar benim yıkılışımdı. Bunlar benim umutlarım, hayallerim, geçmişim ve kalbimdi. Su sıcaktı. Fakat üşüyordum. Öylesine üşüyordum ki titremekten dişlerim birbirine çarparak ses çıkarıyordu. İçim üşüyordu, farkındaydım. Kalbimin olması gereken yerde bir boşluk vardı ve orası bile üşüyordu.

Göğüs kafesimin içindeki kalbi kaybetmiş, kafatasımın içindeki beyni intikam ve acılarla doldurmuştum. Bedenimi yalanlarla doldurmuşlardı. Ben koskoca bir yalandım. Benim geçmişim ve bildiklerim yalandı. Tüm bildiklerim istisnasız yalandı.

Bu hayal kırıklığıyla nasıl başa çıkılır bilmiyordum. Beynimin içinde bir rüya için ağıt çalıyordu. Sanki biri usulca piyanonun tuşlarına dokunarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. O notalar Şule’ydi. Sıcak suyla beni yıkarken tüm kollarımı serbest olmanın keyfini çıkararak kendime sarmıştım. Koray’ın beni yatağa kelepçelediği an zihnimden gitmiyordu. Onunlayken kollarımın bana verdiği özgürlüğü bile istemeyecek kadar çok sevmiştim onu. Beni yönetmesine izin verecek kadar çok hem de.

“Üşüyorum.” Dedim. Benzetmelerle tarif edilemeyecek kadar çaresizce tüm bunların yaşanmamış olmasını diliyordum.

Peki ya sıradan liseli bir kızken, dünyanın karanlık gerçekleriyle yüz yüze kalmam nasıl hissetmeme sebep oluyordu?

Yürüdüğüm yolda pusulam ailemdi. Babam. Koray. Pusulam kırılmıştı. Çaresizce yön pusulamı yere düşürdüğüm anda, acımasızlıkla üzerine basılmıştı. Şimdi ise benim artık bir pusulam yoktu. Peki bu yolda ileriyi göremeden, ne olacağını bilemeden yürüyecek olmak nasıl hissetmeme sebep oluyordu? Gidebilecek miydim? Düşecek miydim? Yine yaralanacak mıydım? Pes mi edecektim?

Hiç şüphesiz ki yaşadıklarım asla beni yıkmadı. Belki içten içe ruhumu kaybedip karanlığa bürünmüştüm. Şüphesiz ki ben ayakta hep dik durdum. Peki ya en sevdiklerim, güvendiklerim tarafından bıçaklanınca da intikam alacak mıydım? Nasıl onların bana yaptığını onlara yapabilirdim ki? Ben nasıl ölesiye güvendiğim insanların sırtına bıçak saplardım ki onlar gibi? Ben bu değildim. Ben hayata karşı dik durmasını babamdan öğrenmiştim. Ne yaşamış olursam olayım, hep dik durmayı ve daha çekilecek çok acıların olduğunu Koray’dan öğrenmiştim. Nasıl bana hayat dersi veren insanlara karşı çıkardım?

Hayat buydu deyip geçmek canımı yakıyordu.

Hayat acıydı. Acının yaşı yoktu belki ama ben üşüyordum. Ben yanıyordum. Attığım her adımda kırılmış kalbimin parçaları etime saplanıyordu. Koray kalbime daha çok dokunmak isterken beni nasıl yaraladığının farkında değildi. Kalbim bu sefer tamamen çökmüştü. Aşka ve sevgiye yer kalmadığını hissediyordum. İnsani duygularımdan uzaklaştığımı hissediyordum ve bu beni hiç olmadığı kadar korkutuyordu.

Hayatın beni hep bir yerlerden vurmasına alışkındım. Ama sevdiklerimi benden koparması kötüydü.  Ve tüm bu talihsizliğin ortasında hayatın devam etmesi bana garip göründü.

İstemsizce “Üşüyorum.” Diye mırıldanıp hıçkırdım. Olayın üzerinden sadece yarım saat geçmişti. Yürümem dakikalar alıyordu. Acıdan yürüyemiyordum bile. “Biliyorum.” Dedi Şule de benim gibi ağlarken. Ah, anne neredesin? Neredesiniz? Ailem nerede? Şule benim tek ailemdi belki de. Belki de tüm bu acıların ortasında Şule benim tek mutluluk kaynağımdı.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now