13. Bölüm "Barlar Sokağı Sekizlisi ve Fahişeler"

129K 2.4K 511
                                    

Gecikme için çok çok özür dilerim hadi vote verip mahcup edin benii :*

Tüm gece rüyamda, o herifin beni ellediğini ve Koray’ın çetesiyle beni kurtardığını gördüm. Barlar Sokağı Sekizlisi gelip beni arabadan çıkartıyordu. Koray’ın yüzünü görmüyordum. Kurukafalı bir bandana takıyordu. Ama onun mükemmel hatlarını ve vücudunu her yerden tanırdım. Beni kurtarıyordu. Sonra kucağıyla yatağıma taşıyıp gidiyordu. Onu bir daha asla göremiyordum. Sadece haberlerde onu çetesiyle beraber başka bir yasadışı iş yaparken görüyordum o kadar.

Sabah uyandığımda kan ter içinde kalmıştım. Gazeteleri yanı başımdaki komodine koymuştum. Ve karnımda bir ağırlık vardı. Ağırlığın kaynağına baktığımda babamın kolu olduğunu gördüm. Bu adam neden işe gitmiyordu ki?

Kolunu karnımdan çekerek ayaklarımı sürüye sürüye banyoya ilerledim. Sabah erken kalkmayı sevmesem de günün bu saatleri çok güzel oluyordu. Güneşli bir cumartesi günü normal bir insana mutluluk aşılarken bana gidip bu gazeteleri Koray’ın suratına fırlatmamı sonra benzin döküp yakmamı söylüyordu.

Banyoda esnedim ve birkaç gerinme hareketiyle kendime gelmeye çalıştım. Kalçalarımı güzelleştirmek adına yirmi tane squat çektim. Yere eğilip biraz da bedenimin kalan kısmını kendine getirdikten sonra elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Normalde günde en az iki kere diş fırçalanırken beni çok rahat beş altı kez fırçalıyordum. Kişisel bakım konusunda hassas biriydim. Tıpkı babam gibi. Bazen annemin saçı yemeğe düşerdi ve nedense bu hep babamın tabağına denk gelirdi. Ve babamda yemeği burnumuzdan getirirdi.

Evde ilk uyanmak aslında güzeldi. Yaptığım spor ve yüzümü yıkadığım sabun beni kendime getirmişti. Hava o kadar güzeldi ki dün yaşanan her şeyi unutuverdim birden. Şuan kendimi mutlu ve dinç hissediyordum.

Merdivenlerin aşağısındaki kilere göz attığımda Utku’nun yüzü bembeyazdı. Dudakları kurumuştu ve bilekleri morarmıştı. Hatta kan bile vardı. İçim sızlamıştı resmen. Kelepçeleri çıkarmaya çalışırken bileklerini kesmişti. Ve Şule’de üzerine yatmıştı ve kirpiklerinin altından morarmış gözaltları belli oluyordu.

Ama onların da keyfini yerine getirecektim. Perdeleri açmak için salona girdiğimde Marilyn Monroe motifli saatimiz, sabahın dokuzunu işaret ediyordu. Siktir. Neden bu kadar erken kalkmıştım? İçeride uyuyan o üç sarışın on ikiden önce kalkmazdı. Özellikle büyük tatillerde Şule akşama doğru kalkardı çünkü öğlene kadar uyumazdı. İzlediği diziler filmler asla bitmezdi onun. Sürekli internette işi vardı.

Kendimi dinç hissetmenin verdiği özgüvenle odama gidip şort ve bana iki beden büyük gelen ve kollarını kıvırmak zorunda olduğum Rolling Stones tişörtümü giydim. Çalışma masamın üzerindeki kumbaradan para alıp converslerimi giydim ve hafif tempoda fırına kadar koştum.

Sıcak fırına vardığımda zaten terlemiştim, bir de buranın sıcağı tişörtümün üzerine yapışmasını sağlamıştı. “Günaydın Muzaffer abi.” Diye selam verdim yıllardır bize hizmet eden fırıncımıza. Kendimi bildim bileli biz buradan alışveriş yapardık. Uzun yıllardır burada yaşıyorduk ve herkes bizi tanırdı.

“Günaydın Avşar kızım.” Dedi elindeki gazeteyi kenara koyarak. “Erkencisin.” Gülümsedim. “Bugün uyku tutmadı bende bizimkilere kahvaltı hazırlayayım dedim.”

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now