The Scent of Violets

324 18 15
                                    

Yine güzel şeyler oldu, mutluyum.

Yine güzel şeyler oldu, mutluyum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Biraz da Game of Thrones evrenin de geçen şeyler çevireyim dedim! Ne okumak istediğinizi belirtmekten çekinmeyin güzel bir hikaye bulursam başka bir ship de çevirebilirim ya da modern evren mi yoksa böyle şeyler mi hoşunuza gidiyor onu da söyleyeb...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Biraz da Game of Thrones evrenin de geçen şeyler çevireyim dedim! Ne okumak istediğinizi belirtmekten çekinmeyin güzel bir hikaye bulursam başka bir ship de çevirebilirim ya da modern evren mi yoksa böyle şeyler mi hoşunuza gidiyor onu da söyleyebilirsiniz.

Mırıldanan kelimeler arasındaki duraklama anında, Braavos, Jaqen ve görme yetisini kaybettiği hikayenin ortasında Arya uyuya kalmıştı. Küçük erkek kardeşi yavaş ve yorgunca gözlerini kırpıştırıp şömineye bakarken Arya sandalyenin kol dayanaklarından bacakları sarkmış yavaşça horluyordu. Jon'un kendi gözleri de ağırlaşmaya başlamıştı, Sansa sırtı dimdik ve gözleri tamamen açık şekilde oturuyor olsa da kapalı dudaklarına gizlenmiş şimdiye kadar beş dört esneme kaçırmıştı.

Gece yarısı gittikçe yaklaşıyordu, Bran Jon'la tek başına konuşması gerektiğini söylemişti ve henüz hiçbiri bu akşamı bitirmeye istekli değildi. Yıllar içinde ilk kez, ballı pasta, bir sürahi şarap ve Gece Nöbetinde olabileceğinden çok daha kaliteli bir bira ile Jon'un odasında huzur ve sessizlik anı paylaşıyorlardı. Bu kez Sansa Jon'un bira bardağından bir yudum çaldığında ne öksürmüş ne de yüzünü buruşturmuştu. Yine de şimdi şarabı tercih etmiş, nazikçe yudumluyordu. Kadehi doldurduktan uzun bir süre sonra bile dudaklarına götürüp küçük bir yudum alacak kadarı oluyordu. Ve her seferinde bardağı masanın üzerine koyarken, saçları ateşin ışığında parıldayan kızıl ipek bir perdeye dönüşüyordu. Bu Jon'un bakışlarını çekiyordu.

Fırtınalı siyah kayadan bir adada esir iken, bu renk dikkatini çekmiş, boğazında hissettiği kalbiyle imkansız bir şey bekleyen yarım bir kalp atışı için telaşla dönmüştü. (çok pardon bu nasıl bir cümle, kusura bakmayın çevirirken sinirlendim) Ama sadece bir meşalenin yanıp sönen alevi ya da kaba taş duvarlardaki bakır damarların parıltısı, hatta güneşin okyanusa battığı keskin bir görüntüydü.

Sansa, el bileğinin zarif bir hareketiyle saçlarını omzundan arkaya iter ve çevredeki renklerin parıltısı hala Jon'u içine çeker. Alevlerin içindeki güveler gibi değil, tam olarak tehlikeli ve tüketen bir çekim ve-

Game of Thrones // Jonsa one-shots (au) Where stories live. Discover now