Nocturnal

281 17 2
                                    

Jon'un annesi burada Lyanna ama Stark'larla bir kan bağı yok. Ned sadece onun vasisi yani Starklar onun koruyucu ailesi gibi bir şey. Ve modern evrende geçiyor kafanız karışmasın.

İlk gece, cenazeden dört ay sonraydı. Havalar yeniden ısınmaya başlamıştı. Kuşlar kuzeye dönüyorlardı ve ilk cesur sarmaşıklar çözünen topraktan çıkmıştı. Sonra filizler, her zaman Jon'a annesini hatırlatan kış güllerine dönüşecekti. Bileğine dövülmüş mavi çiçekler vardı "Gençlik hatası." diye sevgiyle söylerdi dövmesine. Dövmeyi yaptırdığında on sekiz yaşındaydı ve çok uzun bir süre geçmeden de Jon dünyaya gelmişti. Jon, annesinin ona da aynı şeyi diyebileceğini düşündü 'gençlik hatası' ama her şeye rağmen de Jon'u severdi.

Bu yüzden bu, etrafa bakmadan zıplama mevsimiydi. Kar yağıyordu, çünkü burası Winterfell'di, yine de yeterince maceraperest hissediyorsanız bir kazak ve çok kısa bir etekle dışarı çıkma konusunda da hava yeterince yumuşaktı.

Onu tanıdığı altı yıl içinde, Jon hiçbir zaman Sansa'yı maceracı biri olarak değerlendirmemişti. Ama ilk geceki kıyafetini yargılayacak olursa Sansa'nın kendini bu şekilde hissettiğini söyleyebilirdi.

Cenaze töreninden sonraki dört ayda hepsi değişmişti. Rickon, en küçükleri, her gece kabusları yüzünden çığlık atarak evin yarısını uyandırıyordu. Bran gizli mesajları ayırt etmeye çalışarak tekrar tekrar plakları dinliyordu. Arya dudaklarını patlatır ve bir şeyleri yumruklamaktan eklemlerini yaralardı, Robb tamemen bitmiş ve askere yazılmıştı, Bayan Stark da sürekli Jon'a "Annenle bağlantı kurabileceğin bir yol olmadığına emin misin? Belki durumu daha iyidir. Belki seninle ilgilenebilir. Onu aramaya çalış." demeye devam ediyordu.

Sansa'ya gelince... Gece yarısıydı ve Jon'un yatak odası penceresini açmaya çalışıyordu. Odasına parmak ucunda adımlayarak girmiş, Jon saşıp kaldığında da öfkeyle sessiz olmasını tembihleyip açıklamıştı "Weirwood ağacı senin odanın penceresine yakın, buradan gizlice çıkmak daha kolay." Weirwood ağacına yıldırım düşecek olursa ilk ölen Jon olurdu, ama o böyle düşünmemeye çalıştı.

"Ön kapıdan çıksana, ucube," Jon fısıldayarak söyledi Sansa'ya. Yataktan kalkmayı ve ona yardım etmeyi reddetti.

"Köpekler havlar."

Jon iç çekti. "Umarım doğum kontrolü kullanıyorsundur."

"Aptal değilim. Ayrıca ben hala-" Aniden pencere gevşedi ve yana doğru kaydı. Sansa, Jon'un yeni ciltli Zen kopyası ve Motorsiklet Bakımı Sanatı dergilerinin sayfaları gibi açıldı. Daha sonra pencereden atladı ve ağaç dallarının arasına bir kuş gibi tünedi. "Lütfen pencereyi kapatma?"

"Pekala," Jon yastığı serin tarafa çevirdi ve bir sigara yaktı. Eğer Bayan Stark onu bu şekilde yakalarsa kesinlikle sokağa atardı -zaten çoktan takvimde Jon'un on sekizinci yaş gününü kırmızı kalemle işaretlemişti- ama yasak bir sigara dumanı biricik büyük kızının karanlıkta Jon'un odasında olmasının yanında neydi ki?

Jon geçmişi hesaba katarsa, Sansa'nın zamansız gece gezmelerini daha fazla önemsemesi gerektiğini düşündü. Gitmesine izin vermemeliydi. Ama Sansa onun sorumluluğu değildi. Kardeşi değildi, Sansa bunu gayet açık bir şekilde önceden söylemişti. Sansa'nın nereye gittiğini ve kiminle yakınlık seviyesinin ötesinde olduğunu merak etmedi. Bunun yerine, bir etekle ağaçlara tırmanmanın ne kadar mantıksız olduğunu düşünmüş ve Sansa, hala bakire olduğunu ne kadar ısrar etse de, Jon onun pencereden dışarı çıkarken giydiği iç çamaşırını görmüştü ve emindi ki Sansa marshmallows pişirip kamp ateşi şarkıları söylemek için gizlice pencereden kaçmıyordu.

***

On birinci gecede Sansa ona "Beni beklemene gerek yok." demişti. Ayaklarını pencere pervazından dışarı atmış ve geceye doğru yarı sarkar durumdaydı ama Jon'a dönmüştü. Yüzündeki bakış Jon'a yabancıydı çünkü genellikle Sansa ona kaşlarını çatarak tepeden bakardı (Tam olarak tepeden bakmak doğru kelime olmasa da genellikle yüzünü buruştururdu.) Ama şimdiki ifadesi şaşkın olduğunu gösteriyordu çünkü onu neden beklediğini anlayamamış gibiydi.

Game of Thrones // Jonsa one-shots (au) Where stories live. Discover now