A Spoonful of Sugar

221 16 3
                                    

Yazılar ekrandan akarken üç genç adam da heykel gibi oturuyordu, konuşamayacak kadar afallamışlardı. Bunun onlar için eğlenceli bir gece olması gerekiyordu.

"Lanet olası alerji." Theon gözlerini silerken mırıldandı.

"Burası çok tozlu." Robb burnunu çekti ve sonra yine burnunu çekti.

Jon'un gözleri kuru kalabilmişti ve burnunu çekmiyordu ama bu, onlar kadar içinin dışına çıkmadığı anlamına gelmezdi.

"Bu bir çizgiroman. İnsanlar çizgiromanlarda sürekli ölümden dönüyor." Üçlü otoparka doğru ayak sürüyerek giderken akılcı olmaya çalıştı ama hala birazcık aynı burukluğu hissediyordu.

Robb ve Theon hemen fikri ele aldı ve ilerletti. Aniden gelecek yıl neler olabileceğine dair teoriler ve fikirlerle doldular.

Gelecek yıl. Kahretsin! Demek istediğim, üç yıl Han Solo'yu karbonit içinde dondurmuş olabilirdik ama yine de... bütün bir yıl!

Filmden sonra bira için dışarı çıkmayı planlamışlardı ama Jon şimdi sadece eve gitmek istiyordu.

Ve son üç saati unutmayı...

Eve sessizce sürdü. Herhangi bir müzik bile açmadı. Sadece filmin parçalarını aklında tekrar tekrar oynatmaya devam etti.

Eve yaklaştığında neredeyse gece yarısıydı. Cuma günleri kız arkadaşı için zorlu geçiyordu, onun uzun bir gün geçirdiğine emindi. Muhtemelen uyumuştu. Ve süper kahraman filmleri zaten pek Sansa'nın işi değildi. Bu konuda Sansa'nın canını sıkmayacaktı.

Bu yüzden kapıyı açıp ışıkların yandığını gördüğünde şaşırmıştı. 'Mary Poppins' televizyonda çalıyordu ve mutfaktan süzülen cennetsi tarçın kokusunu alabiliyordu. Pijamaları ve tavşanlı terlikleri içinde, bir tepsi kurabiyeyi fırından çeken muhteşem kız arkadaşını bulabilmek için başını içeri doğru uzattı.

Sansa yan odadan çalan müziğe eşlik etmeye başlayınca Jon'un dudakları yukarı doğru kıvrılarak büyük bir sırıtmaya dönüştü.

'Just a spoonful of sugar helps the medicine go down,

The medicine go down-wown,

The medicine go down'

"Hey," dedi sessizce, onu ürkütmek istemiyordu.

"Evdesin," dedi bir gülümsemeyle, güzel kızından güzel bir gülümseme...Huzurlu, ruh karıştırıcı ve görmekten asla sıkılmayacağını bildiği tek şeydi. "Barda içki içme havanda değil misin?"

"Evet, pek değilim." diye omuz silkti.

"Eh, bunların biraz soğuması gerek."

Atıştırmalık için yapılmış şekerli tarçın kurabiyeler...Herhangi bir şey için bundan daha iyi bir panzehir olabilir mi? Jon'un aklında olamaz.

Onu kollarına almak için küçük mutfaktan geçti, Sansa kollarını boynuna sardığında Jon mutlu bir şekilde iç çekti. Şampuanının tatlı kokusunu ve taze pişmiş şekerlemelerin rahatlatıcı kokusunu içine çekti.

"Nasıl biliyorsun?" diye sordu. "Sadece bir film... ama bu gece sana ihtiyacım olduğunu nereden biliyordun? Demek istediğim, sana her zaman ihtiyacım oluyor ama bu gece... Çok sevindim. Ve kurabiyeler sadece tatlı bir bonus. "

"Ben bir psişikim. Ve kim kazımadan yapılmış şekerlemeleri sevmez ki? Bu gece aşkıma bir kaşık dolusu şeker vermeye karar verdim." Kahkaha attı ve Jon ona daha sıkı sarıldı. (Ç/N : Burada şarkı sözüne gönderme var.)

"Her zaman yaptığın tatlılara ihtiyacım var, Sansa." diye boğuk bir sesle söyledi.

"Farkındayım." diye dalga geçti.

Jon bardaklara süt koyarken Sansa her biri için üç kurabiye aldı ve tabağa koydu. Julie Andrews'ın sesi ve Disney büyüsünden oluşan keyifli bir balsamın tadını çıkarmak için oturma odasına geçtiler.

"Bu mükemmel." dedi Jon.

"İyi. Onları nasıl sevdiğini biliyorum." Başını omzuna koyup ekledi,"Artı, spoilerları okumuştum."

Benim de filmden sonraki reaksiyonum Jon gibi olmuştu. Neyse çok Melankolik bölümler çevirdim biraz böyle şirin ve kısa şeyler de olsun.

Game of Thrones // Jonsa one-shots (au) Where stories live. Discover now