31. BÖLÜM: RUHUN DİLEĞİ

Começar do início
                                    

"Ben karşılığında para almıyorum ama." Dediğimde elini umursamazca sallayıp "Neyse ne," dedi.

O an aklıma bu gün okula gitmediğim gelince kupayı masaya koyup öne eğildim. "Okul demişken..."

"Devamsızlıklarının sınıra ulaştığını biliyorum Küçük Hanım," dedi tehditvari bir şekilde ancak beni çokta korkutmadan gülümseyerek "Raporun hazır," diye devam etti.

"Sen mükemmelsin!" Diye çığlık atıp yerimden kalkacağım sırada sözleriyle duraksadım.

"Yarın ben veririm müdür yardımcısına." Hayır, beni duraksatan sözleri değil ses tonuydu. Korkutucuydu.

"Sen direk, sevgilini göreceğim desene şuna."

"Görmek mi?" Dedi yapmacık bir şaşkınlıkla ardından öne eğilerek devam etti. "Sence ben görmekle kalır mıyım?"

"Kesinlikle rapora gerek yok, ben sınıf tekrarı yapmaya razıyım."

"Gerek yok, görünmeyeceğim sana," ona inanmayan bakışlar attığımda "Söz veriyorum." Kahvesinden iki yudum üst üste alıp "Peki kim bu çocuk?" Diye sordu.

"Aslında sana anlatmıştım," diye başladığımda kupayı temkinli bir şekilde masaya bıraktı. "Hani şu sahilde karşılaştığımız çocuk, onunla. Adı Eymen. Asaf Eymen Karabulut. Aynı..." Beni durduran annemin transa girmiş bakışlarıydı. Gözleri ardına kadar açılmış bir şekilde yüzüme bakıyordu. Kupamı masaya bırakıp ağırca ona seslendim. Beni duymayınca daha güçlü bir şekilde "Anne?" Dedim.

Gözlerini kırpıştırarak bana gerçekten baktığında yüz hatları hala gergindi.

"İyi misin?"

"Hayır, yorgunum." Donuk sözlerinin ardından sandalyeden kalktı ve bana arkasın dönerek "İyi geceler," dedi.

Oysa saat henüz akşam sekizdi.

🕯🕯🕯🕯🕯

Mutfakta biraz daha oylandıktan sonra anne ve babam gibi ben de erkenden odama çekildim. Bu gün uykudan pekte nasibini alamayan bisi olarak fazlasıyla dinçtim. Bu yüzden çareyi, kitaplığımı yayımlanma tarihlerine göre sıralamaya başlamakta buldum. Bir saatin sonunda kitaplık diğer renk, ya da yayıncılık sıralamasına nazaran daha karmaşık olduğunda değiştirmeyi kesinlikle reddedip pijamalarımı giymek üzere dolabın kapağını açtım. O sırada telefonuma gelen mesaj sesi ile duraksayarak döndüm. Yatağın üzerindeki telefonu aceleyle kapıp mesajı açtığımda bitmek üzere olan günün en gerçekçi tebessümü kondu dudaklarıma.

"23:32
Eğer uyumuyorsan, bekliyor olacağım."

Aynada kendime kısa bir bakış atıp odadan çıktım. Engelleyemediğim aceleci adımları evden çıktığımda özgür bıraktım. Ne ara o yolu yürüdüğümü fark etmediğim kısa bir sürenin ardında o özlediğim manzara karşımdaydı.

Bu sefer salıncağa oturmamış denize dalgalar ayaklarına vuracak kadar yakın duruyordu. Elleri ceplerindeydi ve başında şapka yoktu. Dağınık saçları rüzgârın vicdanına bırakılmış gibiydi. Onun denize karışan kokusunu içime çeke çeke yürümeye devam ederken varlığımın farkına varmasıyla dikleşen omuzları içimde varlığından habersiz olduğum duyguların benliğimden beslenmesine sebep oldu.

Ona yaklaşıp tam yanında durduğumda başını yana eğerek bana baktı. "Yorgunsun," derkenki ses tonu pürüzlüydü. İçtendi.

Gülümseyerek "Kitaplığımı kategoriyi değiştirerek baştan dizdim," dediğimde o da gülümsedi. Denizin yansıttığı karanlıkta derin bir çukur gibi görünen gamzesine takılan bakışlarım parlayan gümüşi gözlerine geri döndü. Anlayamadığım, isimlendirmekten kaçındığım duygular gözlerinin içinden yana yana geçerken bakışlarını kaçıran taraf olmak kaçınılmazdı.

"Akşam yemeği nasıldı?"

"Mükemmeldi," dediğimde sert bir nefes vererek gülüp, "Yemek mi sohbet mi?" diye sordu.

"İkiside, zaten sohbet yemeğine yapılan iltifatlardan ibaretti." Dediğimde tatmin olmuş bir şekilde dalgaları izlemeye döndü.

Birkaç sessiz dakikanın ardından "Yürüyelim mi?" Diye sorduğunda kabul ettim. Kolunu omzuma dolayıp beni kendine çekerken aklıma takılan soruyu sormak için o anı seçtim.

"İlk zamanlar, senin kim olduğunu bilmeden yanına oturup anlattığım zamanlar beni dinliyor muydun?"

"Bazen dinliyordum bazen dinlemiyordum," dediğinde içimde hafif, çok hafif bir kırgınlık oluştu ama şuan benim yanımda, sıcaklığını hissedeceğim kadar da yakınımda olduğu için bunu unutmam kolay olmuştu.

"Peki," diye başladı, "O bahsettiğin boşluk yemekten daha kalıcı bir şeyle doldu mu?" diye sorduğunda ona döndüm. Durmuştuk.

Civa gibi sıvılaşan gözlerini izlerken gerçek dilimin ucunu kesiyordu özgürlük için. "Evet, aşırı yakışıklı bir adamın ilgisiyle doldu." Dediğimde gülerek dudaklarıma eğildi. Kısa ama sımsıcak öpücüğü ayaklarımı yerden keserken kolunu sıkılaştırarak beni göğsüne çekti.

Yarım saat kadar başını hatırlayamadığım bir sohbetin devamını getirerek sahil boyunca dolaştık. Ayakkabılarımızı çıkarıp elimize almış dalgaların çıplak ayaklarımıza vurmasına izin vermiştik. Soğuk deniz, hırçın rüzgâr ve onun kokusuyla birleşen tuzlu deniz kokusu... Hayal etmediğim bir an olsa da hayal ettiklerimden daha güzeldi.

"Yedi yaşında geçirdiğim o kazadan sonra, beyin travması geçirmiştim. Bu yüzden bir çok konuda yetenekliyim. Birinin önümde uyguladığı şey onu yapabilmem için yetiyor. Bu yeteneğimden sonra da çoğu ortamda dışlandım. Annem ve babam ne kadar üzerime titresede bir süre sonra onlar yetmez oluyordu. Onların oynayamayacağı rollerde oluyordu." Dediğimde omzuma dolanan kolunun sıkılaştığını hissettim.

Birşey söyleyeceği sırada yerde gördüğüm şeyle kolunun altından çıktım. Yere eğilerek aldığım deniz kabuğunu ona gösterdiğimde gülümsedi.

"Dilek tut," dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Dilek tut," diye tekrarladı.

Gözlerimi yumup dediği şeyi yaptım. En çok istediğim şeyi ruhumla diledim. Gözlerimi açtığımda ayakları ayaklarıma değecek kadar yakınımdaydı. Eli boş olan elimi sararken "Şimdi, deniz kabuğunu denize at," diye mırıldandı. Gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan denize atarken elime sarılı elini belime indirip beni kendisiyle birlikte yere çekti. Kumların üzerine otururken beni de araladığı bacaklarını arasına oturttu. Sırtım göğsüne yaslanırken ve başım omzundaki yerini buldu. Yanağını saçlarıma yasladığı sirada gözlerim bunh bekliyormuş gibi yarıya indi.

"Ne diledin?" Diye sordu benden eksik kalmayan yorgun sesiyle.

"Söylemem."

Güldüğünde başımı omzunda çevirip ona baktım. Dolgun dudaklarının arasında parlayan dişleri, kısılan gümüşi gözleri ve bu sefer karanlıkta kalmayan gamzesi.

"Çok güzel gülüyorsun," diye mırıldandım farkında olmadan.

İçten bir hale gelen gülüşü bir tebessüm oldu dudaklarında. "Çok güzel bakıyorsun," dediğinde ondaki tebessüm kadar hoş bir tebessüm oluştu dudaklarımda.

💫💫💫💫💫💫

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

30.07.2018 01:51

DENİZ KABUĞU Onde histórias criam vida. Descubra agora