Bacaklarında ruhsuz bedenini taşıyacak kadar güç olmadığını fark ettiğinde yere çöktü. Kocası da havada kalan elini tutarak onunla birlikte çökmüştü. Bu gün birbirinden nefret eden iki kişi değillerdi. Bu gün ucube karısından nefret edip Rüyaların Kızına aşık olan adam değildi Caner. Bugün geçmişi yüzünden şu anını mahveden kadın değildi Ekim. Karısının acısıyla kalbi sızlayan adam, kocasından başka sığınacak kimsesi olmayan kadındı. 

"Onları ilk kez yirmi bir yaşındayken gördüm ben. Anneannemden başka kimsem yoktu. Aile anlamında yani. Saçlarımı o tarardı, kabuslarımı o kovalardı, canımı yakanlara dersini o verirdi. Yirmi bir yaşında hayatım mahvolduğu zaman döndüler. Beni gördükleri ilk an söyledikleri neydi biliyor musun?" Konuşmadan gözyaşlarını sildi Ekimin Caner. Dudaklarından dökülen her kelime kalbine bıçak saplanıyormuş gibi acı çektiriyordu. "Benim onların kızı olamayacağını söylediler. Nasıl olduğumu sormadan, sarılmadan bunu söylediler." Daha fazla dayanamayacağını bildiğinden Ekim de sarıldı Canere. Kalbi durmuş annesine kocasının kalp atışlarını dinleyerek bakıyordu.

"Benim annem beni hiç sevmedi, Caner." Biraz daha sevdi ucube karısını adam. "Benim annem bana hiç sarılmadı." Küçük bedeninin etrafına sarılan kollarını sıklaştırdı. "Benim annem saçlarımı okşamadı hiç." Parmaklarını hep nefret ettiği saçlarının arasına daldırdı şefkatle. "Beni kimsesiz bıraktı annem." Diğer eliyle karısının parmağında ona ait olduğunu simgeleyen yüzüğü okşayıp aynı soy ismi taşıdıklarını, kimsesiz olmadığını hatırlattı karısına. "Acı çekmemeliydim. Bana sadece acı yaşatan bu kadın için acı çekmemeliydim." Bedeni hıçkırıklarla sarsılmadan "Ben hiç var olmayan annemi kaybettiğim diye ölmemeliydim, Caner!" diye haykırıp güçsüz bedenini kocasının onu bir an olsun bırakmayan kollarına teslim etti. Debelenip dursa da, kendine zarar verse de, çığlıklarıyla inletse de, cansız bedenlerle dolu morgu bir an bile uzaklaşmadı Canerden. Yapamadı.

***

İlk kez her daim kahkahaların uçuştuğu mekanda karamsarlık vardı. Eğlenceli süslemeler kaldırılmış, etrafa mumlar dizilmişti. Rengarenk ışıklar ise yerini karanlığa bırakmıştı. Sahne ışığı bile ilk kez sadece bir kişi aydınlatıyordu. Bembeyaz elbisesi ile gözlerini kapatmış müziği bekleyen Rüyaların Kızını görebiliyorlardı sadece. Herkes genç kadına bakarken o kendine ait karanlık dünyasında dolaşıyordu. Müzik başladığında bile ayrılmadı oradan.

Hani eski zaman masalları anlatır 
Hüznümü huzura dolarsın 
Kaşım gözümden çok içim bir parçan 
Annem sen benim yanıma kalansın

Aşkla söylerdi şarkıları Rüyaların Kızı. İnsanlar sesi kadar heyecanını da severlerdi. Şimdiyse bambaşka biri vardı karşılarında. Acı dışında hiçbir duyguyu barındırmayan sesi şimdiden gözlerini buğulandırmıştı müşterilerin.

Hani bir biblon vardı kırdığım 
Üstüne ne kırgınlıklar yaşadın 
Ama bil ki ben de parçalandım 
Annem ben senin yanına kalanım

Kadın çocukları babalarına aşık olurlardı değil mi? Rüyaların Kızının kalbi ise hep anne sevgisiyle dolup taşmıştı. Bu yüzden annesine bu mekanda veda ediyordu.

Annem, annem,
Sen üzülme.
Sözlerin hep 
Yüreğimde

Onunla gurur duymaktan bir gün bile vazgeçmeyen annesini hayranlıkla onu dinleyen insanlarla birlikte uğurluyordu son yolculuğuna.

Annem, annem,
Gel üzülme. 
Ben hala senin 
Dizlerinde

Kimsesiz kalışı yakarken canını mikrofon standını sıkıca tuttu. Onu ayda bir kez görüyor oluşuyla bile yaşayamazken hiç göremeyeceği gerçeğini nasıl kabullenecekti? Annesizliğe nasıl alışacaktı? 

Uzayan sohbet gecelerinde
Rolleri unutur dost oluruz 
Bizi bağlayan bu kan değil yalnız 
Annem biz birbirimize kalanız

Hem birbirinden uzak hem de birbirine çok yakın olan ilk anne kızdı onlar. Kadın bilmeden sevmişti kızını. Bilmeden saçlarını okşamış, bilmeden sarılmış, bilmeden kokusu içine çekmişti kızının. Sadece o bilmişti. Mahrum bırakıldığı anne sevgisini tadan Rüyaların Kızı bilmişti. Bilmiş ve muhtaç olduğu için susmuştu.

Ben kararlı uçarken yolumda 
Sen çatık kaşlarının altında 
Her yeni güne sevgiyle başlarsın 
Annem sen benim yanıma kalansın

Ekimi hiç sevmeyip Rüyaların Kızı için canını vermeye razı olan kadın içindi bu veda. Her mum kaybettikleri bir anıyı, genç kadının gözlerinden akan her damla annesinden sakladıklarını temsil ediyordu.

Annem, annem,
Sen üzülme.
Sözlerin hep
Yüreğimde

Kulaklarında sadece hayattan vazgeçmiş, gözlerini karanlığa kapatmış olan annesinin dediği "Keşke benim kızım olsaydın," cümlesi vardı. Onun da bir keşkesi vardı artık. Hayattan, geçmişinden, bu gününden, geleceğinden, ailesinden, sevdiğinden vazgeçmiş olan Rüyaların Kızının artık bir keşkesi vardı. Keşke o gün gerçekleri söyleseydi annesine.

Annem, annem,
Gel üzülme.
Bu gönül hala dizlerinde

İşte bu kadar kolaydı birini kaybetmek. Bir kaza... Kimin suçlu olduğunun bile asla bilinemeyeceği bir kaza alıyordu sevdiklerimizi elimden. Bize kalan ise mecburi veda oluyordu.

Annem, annem,

Sen üzülme.Sözlerin hep yüreğimde... 

Son notayla birlikte kadının bedeni sarsılarak düştü yere. İsmini haykıran insanlar, yerdeki bedenine doğru koşan müzisyenler ve onu kucağına alan adam... Herkesin korkusu aynıydı ama ışığın altında kalan adamla kadının acısı bambaşkaydı. Bir kaybın acısını paylaşıyorlardı. Üstelik adam kaybettikleri kadından çok değer verdiği tek insanın acısı yüzünden endişeleniyordu. "Ambulans çağırın!" diye bağırırken bile herkes fark edebiliyordu bunu.

İşte o gündü her şeyi değiştiren. Rüyaların Kızının da, Ekim Tözünün de hayatı kökünden değişmişti kadının ölümüyle. İkisinin de hayatında olan adamların kaderi değiştiği gibi...

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

{Tamamlandı} Çirkin AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin