35. Bölüm "Hayal Kırıklığı"

Comenzar desde el principio
                                    

“Sakın korkma.” Dedi ve üzerindekileri çıkardı. Biz birbirimizin yanında hep soyunurduk. O benim her şeyimdi. Neden korkacaktım ki? Dudaklarım titredi birden. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Artık en yakınımla bile arama mesafe girmişti sanki. Hayat ruhumu güneş geçirmeyen bir perdeyle çevrelemişti. Işık süzmüyordu ki yönümü bulayım. Hava girmiyordu ki rahatça nefes alayım. Sadece düşünceler vardı. Ve bu düşünceler bana öylesine acı veriyordu ki onu bile yapamıyordum. Daha fazlasını kaldıramadığım an, düşünmeyi bile bırakıyordum.

Şule kıyafetlerini çıkararak benimle beraber suyun altına girdi ve bana sarılarak ağlamasına kaldığı yerden devam etti. “Sen üzülünce hayat duruyor sanki.” Diye mırıldandı bana sarılıp ağlarken. Su ikimizi de ıslatıyordu. Bana bedenindeki sıcaklığı vermeye çalışıyordu ama kalbi yeterdi.

“Ben nasıl bir daha eskisi gibi olacağım?” diye inleyip ona sarıldım. Koray benim adamımdı. Bana nasıl ihanet ederdi? İçime çığlıklar birikti. İçimde acılar yeşeriyordu. Bir daha ne zaman gülebilecektim? Asla mutlu olamayacağım bir gerçekti.

Koray, ablamdan çocuğunun olmasına rağmen, nasıl bile bile hayatıma girerdi? Nasıl beni kendine aşık ederdi? Bana bunu neden yapmıştı?

Bütün bunlar bana neden yapılmıştı?

Ben sıradan bir lise öğrencisiydim. Sıradan. Kimsenin olmadığı kadar. Arka sıralarda olan şakalara gülen, dersle dalga geçip yine de asla büyüğüne terbiyesizlik yapmayan biriydim.

Ben renkli elbiseler giymeyi, kahkaha atmayı, gülümsemeyi ve gülümsetmeyi seven biriydim. Bunlar çok muydu? Neden elimden alınmıştı? Neden bana fazla görülmüştü?

Ne zaman üzülsem aklıma, metro durağında, kolları olmayan dilenci adamı aklıma getirirdim. Onun bakışlarındaki buğu en mutlu anımda bile beni mahvederdi. Herkes kolu olmayan, yırtık giysili o adamı konuşurdu. Hakkında bir sürü şeyler söylenirdi. Ama geçerken kimse ona cebindeki bozukluğu vermezdi.

Ben verirdim. Cebimde olan ne varsa verirdim. Ve ben o adamla konuşup ders alırdım. Mutsuzluktan mutlu olmayı öğrenmek belki yapılacak en adi hareketti ama ben kendime şükretmeyi ondan öğrenmiştim. Hiçbir zaman diğer kızlar gibi bir yerim eksik diye kaygı duymamıştım.

O adam, gençken ülkesini çok seven bir askerdi. Cebinde daima fotoğraf saklardı ve bana bir gün o fotoğrafı almamı söyledi. Fotoğrafı alırken ona gülümsedim. Kolları olmayan o adamın cebinden fotoğrafı çıkardığımda tıraşlı, efendi ve harika gülümseyen yakışıklı birini gördüm. Koray gibi kaslı bir yapısı vardı ve gerçekten çok yakışıklı bir adamdı.

          Bana resimdeki adamın kendisi olduğunu söylediğinde içimde bir şeyler yıkılmıştı sanki. Ben hayatı o gün o kolları olmayan adamdan öğrenmiştim. Savaş sırasında kollarını kaybetmişti ve kemik erimesi vardı. Ölecekti. Neden dilendiğini sorduğumda bana bir kız kardeşi olduğunu söylemişti. O halde bile kendini kardeşine bakmak zorunda hissediyordu. Ona bir şeyler bırakmak istiyordu.

          Artık küçücük kalmış bedenindeki kalbin ona ağır gelip gelmediğini düşünürdüm. Ona kendi ellerimle yemek bile yedirmiştim. Onunla oturup metrodaki insanlar hakkında biraz laflardık. O adamın sadece benimleyken gülümsediğini söyleyenler vardı. Bir yıl sonra, dilenirken ölmüştü. Dilenmiyordu bile. Çünkü utanıyordu. En örnek adamdan bir anda böyle birine dönüşmenin utancını yaşıyordu. İşe alınmıyordu, iş yapamıyordu, bu devirde annesiz babasız bir kız kardeşi vardı onun için endişeleniyordu. O adam ölmüştü. O gün bile, hiç tanımadığım adam için bile aylarca ağlamıştım. Babama anlattım. Kız kardeşine o baktı. Babam anonim bir yetimhane açtı. Her ay oraya para yatırıyordu. Zaten arkadaşları zengindi. Onlar da bağış yapıyordu. Kızı sonra hiç sormadım. Ona hatırlatmak istemedim. Ama bir yerlerde, birini kurtardığım düşüncesi bile gülümsememe sebep oluyordu.

Aşk ve NefretDonde viven las historias. Descúbrelo ahora