Bölüm 2

1.5K 185 4
                                    

İyi okumalar.

Park Jimin

Kafamdaki siyah şapkayı biraz daha indirirken Tae'yi takip etmeye devam ettim.

Yüzümü saklama çabalarım bir işe yaramazken buraya geldiğime şimdiden pişman olmaya başlamıştım.

Tae arkasını döndükten sonra
"Biraz daha yapıştır kafana o şapkayı tamam mı? Böyle derine işlesin." dedi.
Karşılık olarak koluna yumruk attım. "Ah! Ne vuruyorsun be!"
"Boş boş konuşma." dedim henüz kapılmamış bir masaya doğru ilerlerken.
Koltuğa otururken "Ne? Haklıyım, seni farketmesi için buraya getirdim ve senin yaptığına bak. Kafanı deve kuşu gibi yere sokacaksın diye endişeleniyorum." dedi.
Gözlerimi devirdim. "Abartma."
Eve gittiğimizde durmadan bu tavrımla dalga geçeceğini biliyordum fakat bana cevap vermemesi şu anlık bu konuyu kapattığımız anlamına geliyordu.
"Beyler ne alırdınız?"
İkimiz de aynı anda garsona dönüp kahve istediğimizi söyledikten sonra gülümsedik. Bu şekilde hareket etmemiz adamın garibine gitmiş olmalı ki bize 'değişik' bir şekilde baktıktan sonra yanımızdan uzaklaştı.
"Ee burada mı seninki?"
Etrafta gözlerimi gezdirdikten sonra
konuştum. "Hayır, biraz sonra gelir muhtemelen." Konuyu değiştirmek için "Ailenle aran nasıl Tae?" dedim.
"Hala aynı mısınız ?" Sorumla yüzü gözle görülür bir şekilde düştü.
"Sanırım evet. Annem aramalarıma cevap vermiyor, babamla da nadiren konuşabiliyorum."

Onun için üzülüyordum. Sürekli neşeli davranmaya çalışıyordu fakat bazen gözleri daldığında ailesinin hep aklında olduğunu anlayabiliyordum.

Destek olmak istercesine elimi elinin üstüne atıp sıktım.
"Her zaman yanındayım kardeşim, bunu biliyorsun değil mi?" Hüzünlü bir gülümseme sunup bana karşılık verdi. "Biliyorum." Birkaç saniye durup devam etti. "Ama şu an çok sevgi yumağı olduk. Bu konuyu sonra konuşup hüzünlenebiliriz. Şimdi operasyona dönelim."
Ben Tae'nin ani değişimini hazmedememişken -ki o çoğu zaman böyleydi- sahneden ses geldi.

Kafamı çevirdiğimde onu gördüm anda nefesim kesildi.
O, lanet olsun ki çok göz alıcıydı.

"Oha! Bu seninki mi?" Gözlerimi ondan alamazken iç çektim.
"Evet.Benim olmayan benimki."
Tae oturduğu yerde gerinirken ıslık çaldı.
"Chim senden böyle bir lokma beklemiyordum açıkçası. Çocuk cidden yakışıklı."
"Hah. Benden nasıl bir lokma beklerdiniz Taehyung Bey?"
"Kusura bakma ama 4 yıldır sana ayarlamaya çalıştığım yakışıklı erkekleri elinin tersiyle itiyorsun. Ben de düşündüm ki beğendiğin kişi yakışıklı değil."
Serçe parmaklarımla küçük bir alkış gösterisi yaptıktan sonra "Harika bir zeka. Bu yaşa kadar nasıl hayatta kaldın?" dedim. Tae tek kaşını kaldırdı.
"Sen nasıl kaldıysan bende öyle kaldım?"
Kafamı isyan edercesine geriye attım. "Of senle cidden laf dalaşına giremiyorum."
"Elbette giremezsin, şimdi operasyonumuza odaklanalım."
Bakışlarım gene sahneyi buldu. O yanındaki kişiyle muhtemelen istek olarak gelen şarkılardan hangisini seçeceğini konuşuyordu.

O anlığına yanındaki adam olmak istedim. Omuzları birbirine değiyordu ve onun yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.
Onu gülümsemesinden kıskandım.

"Hey daldın bakıyorum?"
Kendime gelmek için kafamı birkaç kez salladım. Elimi çenemin altına yerleştirirken hülyalı hülyalı onu süzüyordum. "Hmm daldım, hemde çok fena daldım."
"Sen harbiden dalmışsın." Kafamla onayladım. "Şimdi sus ve benim onu izlememi kesme."
"Vay be. Böyle mi olduk şimdi? Sen ne ara arkadaşını unuttun? Pabucum dama atıldı resmen." dedikten hemen sonra kollarını göğsünde bağlayıp dudağını büzdü.
"Boşuna trip atmaya kalkma çünkü maymuna benziyorsun Tae."
Gözlerini devirdi. "Rahatlıkla trip bile atamıyorum."

Tam cevap verecekken onun ilahi sesini duymamla diyeceğim şeyi unutup sahneye odaklandım.

***

Tanrının cezası bu kadar güzel şarkı söylemek zorunda mıydı? Resmen büyülenmiştim onu dinlerken.
"Kalk çocuğun yanına gidiyoruz." Kafamı şokla Tae'ye döndürdüm. "Ne!?"
"Ne ne? Sadece seni süslemek bir işe yaramadı. Tamam yaradı ama sana değil geldiğinden beri sen gözleriyle yiyen erkeklerin işine yaradı."
Kolumu aniden tutup beni kaldırdıktan sonra sürüklemeye başladı.
"Tae sen manyak mısın? Bırak şu kolumu. Gidemem onun yanına."
Aniden durmasıyla kafamı sırtına çarptım. "Ah!"
"Neden gidemezsin onun yanına? Farkettiysen çocuğun seni görmesini sağlamaya çalışıyoruz."
Yanaklarım kızarmaya başlarken "Utanıyorum çünkü." diye cevap verdim.
Beni tekrar sürüklemeye başlarken sinirli bir ses tonuyla "Başlarım utanmana. Emeğimin boşa gitmesine izin veremem ben." dedi hızlı bir şekilde.

Sahnenin önüne vardığımızda kafamı utançla Tae'nin sırtına gömdüm ve ardından sesini duydum.
"Pardon az önce burada şarkı söyleyen çocuk nereye gitti?"
Tanımadığım kişi cevap verdi.
"İki dakika önce acil bir işi çıktığını söyleyip kafeden çıktı. Nereye gittiğini bilmiyoruz."
Tae büyük bir kibarlık! yaparak adama teşekkür bile etmeden beni tekrar sürüklemeye başladı.
Ona bu yaptığının saygısızlık olduğunu söylemek yerine arkamı dönüp "Teşekkür ederiz." diye bağırdım. Adam başıyla onayladıktan sonra önüme dönüp Tae'ye ayak uydurmaya çalıştım.

Dışarıya çıktığımızda kolumu bıraktı ve hızlıca etrafta göz gezdirip onu bulamayınca bana döndü.
"Kaçırdık çocuğu Chim. Senin yüzünden hep. Azıcık hızlı olsan ne olur ya-"
"Biraz yavaş konuş nefessiz kalacaksın. Hem çocuğu kaçırdıysak ne olmuş? Sanki peşinde o kadar kişi varken bana bakacak." derken sesim sona doğru kısıldı ve beklemediğim bir şekilde gözlerim doldu.

Tae gözlerimin dolduğunu görünce bana yaklaşıp sarıldı. O an tek ihtiyacım buymuş gibi karşılık verdim.
Ben duygusallığımı üzerimden atmaya çalışırken konuşmaya başladı.
"Kusura bakma ama seni tanıdığımdan beri ilk defa birine bu şekilde baktığına şahit oldum. Bu yüzden ne olursa olsun o çocuğun seni görmesini sağlayacağım." Tam cevap verecekken "İtiraz istemiyorum." dedi. "Bundan sonra o seni görene kadar her gece buradayız benim tatlı mandalinam." Ardından ekleme yaptı. "Sınav haftaları hariç."
Birkaç saniye aramızda sessizlik hakim oldu.
"Neden mandalina?"
"Takıla takıla buna mı takıldın sahiden? Moralin düzelsin diye o kadar konuşuyorum dert ettiğin şeye bak." Meraklı bir şekilde kaşlarımı kaldırdım.
"Hala merak ediyorum?"
Gözlerini devirdi. "Çünkü ben mandalinayı severim. Oldu mu?"
Ben "Oldu." diye cevap verdikten hemen sonra kolunu omzuma atıp beni eve doğru yönlendirdi.

"Şimdi eve gidiyoruz ve sen de bu çocuğa karşı ne hissettiğini düşünüp duruyorsun. Neden diye sor bir?"
Gözlerimi devirdim. "Neden Tae?"
"Çünkü durumunun ne kadar vahim olduğunu öğrenmem lazım. Sana ona göre tavsiye vereceğim."
"Mesela?"
"Mesela ondan sadece hoşlanıyorsan sana gelip geçici bir öneri veririm. Ne de olsa sadece hoşlantı. Çocuktan hoşlanırken vazgeçmen daha kolay olur."
Onu gerçekten seviyor muydum? Alacağım cevaptan korkarken sordum.
"Ya daha fazlasıysa?" İç çekti ve kolunu omzuma biraz daha sardı.
"Çocuktan hoşlanma devrini çoktan geçtin değil mi?"
Bir anda telaşlanarak "Hayır, gerçekten bilmiyorum ne hissettiğimi." dedim.
Kafasını geriye atıp söylenmeye başladı. "Acaba sen bu kadar ileri seviyeye gelirken ben neredeydim?"
Üfledim. "O kadar ileri seviye değilimdir, saçmalama."
"Hah, az önce gözleri dolan bendim yani?"
Karnına dirsek attım.
"Ah! Ne vuruyorsun be! Doğruyu söyleyende suç."
"Hiç üste çıkmaya çalışma, resmen duygularımla dalga geçtin. Ne var gözlerim dolmuşsa? Olamaz mı?"

"Asıl sen üste çıkmaya çalışma. Haydi itiraf et benim sinirli mandalinam, gayet ileri seviyedesin."
Omuzlarımı yenilmişlikle düşürdüm. "Gerçekten öyle miyim?"
"Büyük ihtimalle öylesin minik mandalinam."
"Nereden anladın?"
Anahtarla kapıyı açarken cevap verdi.
"Çocuğa bana bile bakmadığın bir sevgiyle bakıyordun. Üstelik onun sana bakmayacağını söylediğinde gözlerin doldu. Bunlar gayet yeterli sebepler." Ofladım.
Mutfağa yönelirken "Oflama hemen, git biraz uyu. Yarın çok işimiz olacak." dedi Tae.
Merdivenleri çıkarken kendi kendime konuştum. "Bu gece bana uyku yok sanırım."
"Bir şey mi söyledin?" Mırıldandım.
"Hiç bir şey söylemedim."


Odama girip kendimi yatağa attığımda aklımdan geçen tek şey yarını nasıl atlatacağımdı.

Lütfen oy vermeyi unutmayın.

Seirína [Jikook]Where stories live. Discover now