Bölüm 1

2.5K 178 11
                                    

Park Jimin  



Yatağıma uzandıktan hemen sonra sinirle bağırdım.
"Taehyung televizyonun sesini kısacak mısın artık?"
Salak arkadaşımın söylediklerimi duyduğuna kalıbımı basabilirdim ama bana inat edercesine
televizyonun sesini biraz daha açtı.
"Hayır, duyamıyorum ne dedin?"
Bu salağın benimle derdi neydi sahiden? Tek isteğim rahat bir şekilde dün akşam çektiğim videoyu bir daha izlemekti.
Yorganın altına girip yastığı kafama bastırdım. Aşağı inip Taehyung'un kafasını koparmamak için kendimle mücadele vermeye çalıştım ve iki dakika sonra yataktan kalkıp merdivenlere doğru yürürken bir daha bağırdım.
"Kim Taehyung sesi biraz daha açarsan kafanı kopartacağım!"

"Ben de seni seviyorum canım arkadaşım." diye söylendi Taehyung ben salona adım attığımda.
Söylediğine gözlerimi devirip kendimi yanına bıraktım. Bugün dersim yoktu ve tüm gün yatağımda yatmaktan başka hiçbir şey yapmamıştım. Şu an tek isteğim akşam olmasıydı. Bir an önce onu görmek istiyordum. Aklıma gelen şeyle yüzüm asıldı. Onu en az bir hafta daha göremezdim çünkü Taehyung neden gittiğimi sezerse beni sorguya çekerdi.

Halbuki daha dün gece görmeme rağmen çok özlemiştim.

"Bu kadar çok ne düşünüyorsun Jimin?"
Gözümün önünde sallanan el ile kendime geldim. Taehyung sorusuna cevap bulabilecekmiş gibi dikkatle gözlerime bakıyordu.
"Hiçbir şey. Sadece... biliyorsun işte her zaman ki halim."

"Hayır her zaman böyle değilsin. Şu haline bir bak. Sabahtan beri odandan çıkmadın. Senin için endişeleniyor-" Bir anda sözünü kestim.
"Endişelenecek bir şey yok ortada Tae. Sadece bugün kendimi halsiz hissediyorum."

Kendimi ona yalan söylediğim için suçlu hissediyordum. Endişe duyduğum çok şey vardı ama onun benim için kendisini üzmesini istemiyordum. Zaten üstünde yeterince yük vardı bir de ben üzüntümle ona yük olamazdım.

"Beni üzüyorsun." dedi Taehyung ben ellerimin ne kadar çirkin olduğunu
düşünürken. Kafamı kaldırırken konuyu değiştirmek için "Ellerin ne kadar güzel." dedim. "Keşke ellerim seninki gibi olsa."
"Kendine haksızlık ediyorsun." Gülümseyerek çirkin ellerime baktı. "Senin ellerin çok daha güzel."
Gözlerini ellerimden çekti ve yüzüme bakmaya başladı. Dolan gözlerini yeni fark ettiğim için kendime kızdım. Onu da kendimi de tanımadığım bir çocuk için üzmüştüm. Derin bir nefes aldım, ona bunu anlatmalıydım.
"Birisi var Tae." dedikten sonra bir an durup devam ettim.
"Onu tanımıyorum ve o da beni tanımıyor. Bunu söylediğim için bana belki kızacaksın ama sanırım ondan etkileniyorum."
Kafamı eğdim. Tepkisini görmeye hazır değildim.
"Bana bakar mısın Jimin?" dedi Tae yumuşak bir tonla. Tepkisinden korkarak kafamı kaldırdım.
"Bu çocuktan kendini unutacak kadar mı etkilendin? "
Bunu hiç düşünmemiştim. "Bilmiyorum." dedim kendime soru sorarmış gibi.
"Gerçekten bilmiyorum." Taehyung sabır dilermiş gibi kafasını yukarı kaldırdı.
"Hmm....Çocukla tanışmaya ne dersin?" dedi hemen sonrasında. Gözlerimi büyüterek ona baktım. "Gerçekten mi?"
"Gerçekten Jimin." Ayağa kalktı ve mutfağa doğru yürümeye başlarken gene konuştu. "Haydi git bir duş al ve kendine gel. Ben de o sırada yemek yapayım. Yemek yerken bu konuyu daha ayrıntılı konuşuruz." Ofladıktan sonra "Tamam." deyip ayağa kalktım. Merdivenlere yüzümü buruşturarak baktım, bir daha ofladıktan sonra sürünerek merdivenlerden çıktım.

Üstümdekileri hızlıca çıkardıktan sonra banyoya girip ılık suyu açtım. Biraz düşünmem gerekiyordu. Onunla nasıl tanışabilirdim ki? Gece sadece şarkısını söylüyor ve ortadan kayboluyordu. Ayrıca tek benim değil herkesin dikkatini çekiyordu. O kadar kız ve erkek arasından beni mi seçecekti? Tanrım daha cinsel yönelimini bile bilmiyordum. Belki de gay değildi.
Tamam. İnsanları etkilemekte iyiydim hatta düz olsa bile benden hoşlanan erkeklerin de farkındaydım ama bu onu da etkileyebileceğim anlamına gelmiyordu. Hem belki de benim hissettiğim şey ufak bir çekimden ibaretti ve onu görmeyi bırakırsam bitecekti. Neden bu kadar kafama takıyordum ki?
Her neyse diye mırıldandım sessizce. Düşünürken fazla vakit kaybettiğimi fark edince hemen yıkanıp banyodan çıktıktan sonra üstüme rahat bir şeyler giydim ve aşağı indim.

Mükemmel arkadaşım arkası bana dönük bir şekilde bir şeyler hazırlıyordu.
"Yardım edeyim mi?"
Taehyung olduğu yerde sıçradı ve elindeki kaşık yere düştü.
"Ah! Beni korkuttun aptal! Niye sinsilik yapıyorsun?"
Gülmemek elimde değildi. Sinirden yüzü kızarmıştı. Kendimi tutamayıp kıkırdamaya başladım. Birkaç saniye sonra Tae de gevşedi ve benimle birlikte gülmeye başladı.
Hala gülmeye devam ederken "Gel de sofrayı kur." diyerek bana arkasını gene döndü. "Senin yüzünden yeri kirlettim."

Yeri eline aldığı bir bezle temizledi, ben de o sırada sofrayı kurdum.
İkimiz de yemeğe oturup birbirimizle ilgilenmeden karnımızı doyurmak için yemeğe odaklandık. Taehyung'la anlaşmamız için konuşmamıza gerek yoktu. Bu suskunluğumuz yemeği yedikten sonra konuyu mutlaka konuşacağımız anlamına geliyordu. Kaçışım yoktu.


O kadar çok yemiştim ki karnım şişmişti. Elimi göbeğime atıp ovarken kafamı kaldırdım. Tae meraklı bir şekilde konuyu açtı.
"Nerede kalmıştık Chim ?" Anlamazdan geldim. "Ne nerede kalmıştık?" Gözlerini devirdi.
"Neyden bahsettiğimi gayet iyi biliyorsun. Bana numara yapma." Karşılık olarak ofladım.
"Tamam tamam. Devam ediyorum."
Tae dedikoduya hazır bir şekilde bekliyordu.
"Çocuk bir kafede geceleri şarkı söylü-" Araya girdi.
"Gerçekten mi? Sesi güzel yani." Şakacı bir şekilde eliyle elime vurdu. "Ağzının tadını iyi biliyorsun." Kafamı eğip gülümsedim. "Ne tat ama." Derin bir nefes alıp devam ettim.                  "Bu kadar."
Gözlerini büyüttü. "Ne?!" diye bağırdı sandalyeden kalkarken.
"Bu kadar mı yani?" Bir kaç saniye sonra yüzü kızarmaya başladı.
Keyifsiz bir şekilde "Gül hadi." deyip gözlerimi devirdim.
Tae'nin kahkahası evin içinde yankılandı. Gülmesini durdurmaya çalışırken "Chim özür dilerim ama bir an çok komiğime gitti." dedi. Suratımı astım. Çok iyi moral veriyordu.
"Tamam tamam. Surat asma hemen."
Sandalyeye otururken devam etti.
"Hem daha yorum yapmadım."
Yüzüne sinir bozucusun der gibi bakmaya başladım.
"Bu arada, kafenin adı ne ?"
Yüzümü buruşturdum. Kafenin adı çok garipti. "Bilinmeyen."
"Ne bilinmeyen?" Arkadaşım diye demiyorum ama salak olduğu su götürmez bir gerçekti. "Aptal mısın Tae? Kafenin adı Bilinmeyen."
"Başka isim bulamamışlar mı? Bu nasıl isim?" Omuz silktim.
"Bilmem. Bana da garip geldi zaten."
Taehyung masayı toparlamak için kalkarken ben de ona yardım etmek için ayağa kalktım.
Bulaşıkları makineye koyarken sordu. "Onu başka yerde gördün mü?" Elimdeki bezle masayı silerken cevap verdim.
"Tae çocuk hayalet gibi. Şarkı söyledikten sonra bir anda gözden kayboluyor. İnsan olduğundan şüpheleniyorum." Dalga geçtiğini belli eden bir ses tonuyla cevap verdi.
"Nerden biliyorsun? Belki de insan değildir." Hahladım.
"Komik değil Tae." Tripli halime gülerek "Adını biliyor muyuz bu şarkıcının?" diye sordu.
Umutsuz bir şekilde "Bilmiyorum." dedim. Cevabıma şaşırdı.
"İyi de nasıl? Bu çocuk şarkı söylüyor sonuçta. Adını söylemiş olması gerekmez mi?"
"Kafede çalışanların ağzından laf aldım. Adının bilinmesini istemiyormuş."
"Adı bilinmeyen olan bir kafeden de bu beklenir zaten. Neyse. Nasıl biri peki?" İç çektim.
"O gerçekten kaslı vücuduna rağmen sevimli ve masum gözüküyor. Sürekli gülümsüyor. Üstelik gülünce çok tatlı oluyor. Kafeye gelen herkesle iletişim halinde ama bir beni görmüyo-"
"Hey hey sakin ol." Hızlı konuşmaktan nefes nefese kalmıştım.
"Bana seni görmediğini söyledin değil mi?" Başımla onayladım.
Tae o korktuğum sinsi sırıtışını ortaya çıkardı. Arkasını dönüp mutfaktan çıkarken heyecanlı bir şekilde bağırdı. 

"Hazırlan Chim bu akşam o kafeye beraber gidiyoruz."


İşte bu cümle benim gelecek olan felaketimin habercisi olacaktı ama ben Park Jimin olarak bu felaket beni vurana kadar farketmeyecektim.

Seirína [Jikook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin