34. Bölüm "Karanlık"

Start from the beginning
                                    

Kanım donmuştu. Onu böyle, benden bir sıfır önde görmek kanımı dondurmuştu. Şok olmuştum. Benim cümlemi bana söylemesi. Üstelik bu sefer o hazırlıklıyken. O da mı böyle hissetmişti? Aniden karşısına çıktığımda, kafasına taşla vurduğumda…

Yanağında bir dikiş izi vardı. Sürekli övündüğü cildinde bir kusur görmek beni biraz sevindirmişti ama gözleri korkunçtu. Uyuşturucu bulamayan bağımlılar gibiydi. Teni beyazdı ve yine o sürekli övündüğü parlak uzun sarı saçları çelimsiz bir hal almıştı. Zayıflamıştı ve olduğundan daha beyazdı. Ama gülümseyen taraf oydu.

“Ondan ne istiyorsun?” diye sordum.

“Siz benden ne istediyseniz onu.” Yutkundum. Silahsız olmak berbat bir şeydi. “Ölmediğimi görmek seni biraz olsun şaşırtmıştır.” Dedi bıçağı Şule’den çekerek. Rahat bir nefes aldım. O manyak arkadaşıma zarar verebilirdi ve ben hiçbir şey yapamayabilirdim. Bu korkunç olurdu. Utku’ya hesap veremezdim.

“Zaten ölmediğini biliyordum. Kötülerin ölmediğini duymuştum. Şaşırmadım.” Dokuz canlı orospu. Gerekirse sekiz kere daha öldürürdüm onu. Rüyalarıma bile girmezdi.

“Kötülerin ölmediği bir rivayet. Ama bugün senin üzerinde deneyeceğim.” Gülümseyerek yutkundum. Neden bunu yapabileceğini hissediyordum? Neden sonumun geldiğini hissediyordum?

“Ama biliyor musun, ölümden beter bir halde olman, ölmenden daha iyi. Hayatımın sonuna kadar acı çekmeni izleyebilirim.” Silahlı olan taraf olmasına rağmen “Bende öyle.” Dedim gülümseyerek. Ama sanki dudak çizgilerim yer çekimine karşı koyamıyordu. Gafil avlanmıştım.

Hayat sanki mutlu olduğum günlerin acısını çıkarıyordu.

“Ve şunu da bilmeni isterim ki, bu dünyada sana en iyi acıları çektirecek ilk kişiyim. Sana öyle şeyler yapacağım ki, tıpkı benim gibi, kalbinin ezildiğini hissedeceksin. Kalbin paramparça olana kadar seni ezeceğim.”

“Ruh hastası manyak.” Diye tısladım.

“Öyleyim! Sende öylesin. Sende aciz bir sosyopatsın.”

 “Ben normalim.”

Güldü. “Bana neler olduğunu bilmek ister misin?” diye sordu. Merak etmiyor değildim ama şuan duymak istediğim son şey bu manyağın neler yaşadığıydı. İçimde bir gram bile samimiyet yoktu ona karşı. Bir gram bile. Günahımı bile vermem derecede bir nefretti benimkisi.

“Kafama taşla vurdun. Bana en sert yumruklarını attın…” ruh hastası sesiyle güldü ve elindeki silahla yüzünde izleri gösterdi. “Beni çok güzel benzettin. Güzelliğimi aldın.”

“Desene pek bir şey almamışım.” Dedim gülerek. Ama korkuyordum. Bana silah doğrultan kişi silahı sırtıma bastırdı.

“Ama ölmedim! Ve bence hala senin olduğun kadar güzelim. En azından güçlü olan taraf benim.” Ölmediğine sevinmemi beklemiyordu umarım. Çünkü üzülmüştüm. Ölse belki babamla asla barışamayabilirdik ama yine keşke ölseydi.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now