Bölüm - 30

378 15 19
                                    

29. Bölümden

...
Başımı direksiyona yasladım ve topraklı yolun ani frenle toz duman olan havasının dağılmasını bekledim. Biraz sakinleştikten sonra arabadan indim. Kuş arabanın bir metre kadar ilerisinde zarar görmeden duruyordu. Ne kıpırdıyordu, ne kaçıyordu, ne ses çıkartıyordu ne de bir hayat belirtisi gösteriyordu. Ona doğru yaklaştım, eğildim ve elimi uzattım. Duyduğum bir çıtırtı ile arkamı dönmeden önce gördüğüm son şey kuşun altındaki etiket, hissettiğim son şeyde boynumdaki acıydı. Görüşüm hızla siyaha boyandı ve herşey karardı. Nihayet herşey bitmişti...

BÖLÜM 30
Yazar: Ningyoo

Gözleri kapanırken ve saatler sonra açılırken Sehun'un düşündüğü tek şey Luhandı. Onu endişelendirmek son istediği şey bile değildi. Luhan'ı çok seviyordu... şüphesiz Luhan da onu çok seviyordu. Zavallı Sehun... Nasıl bir karmaşanın içerisinde olduğundan habersiz gerçek dünyaya gözlerini açıyordu..

Tavanda sivri sinek vızırtısı gibi ses çıkartan bir lambayla göz göze geldi. Ölmüş olamazdı değil mi? Tırnaklarını zemine geçirdi ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Avucuna dolan şeye döndü ve baktı. Zemin topraktı... Tuğladan örülmüş duvarlar pisti ve atmosfer küf kokuyordu. Sehun yerde güçlükle yan döndü ve bir çıkış var mı bulmaya çalıştı. Cam yoktu ve sadece kırmızı bir kapı vardı. Tam olarak kırmızı demek, kırmızı renge hakaret sayılırdı. Bordodan kahverengiye dönen ama insana kırmızıyı anımsatan bir kapıydı. Sehun yavaşça yerden doğruldu. Üzerindeki beyaz pantolon ve ceket toza toprağa bulanmıştı. Nefes alamıyor gibi hissediyordu. Ortamın ağırlığı ve ağır koku birbirine karışmıştı. Gittikçe artan kalp atışlarıyla birlikte ve yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledi. Kapının tokmağını çevirdi. Kapı düşündüğü gibi kilitliydi... kapıdan yükselen koku ise çok daha mide bulandırıcıydı... Söylendiği gibi insan kanlarıyla rengi değişen bir kapı olduğunu bilse Sehun asla dokunmazdı... Sehun bir kaç adım geriledi ve kapının arkasında midesini tutarak doksan derece eğildi. Güçlü bir öğürme hissiyle midesinde ne var ne yok oraya boşalttı. Tuğla duvara geçirdiği tırnaklarıyla destek almaya çalıştı. Gözlerinden yaşlar akarken döndü ve kapıya tekme attı. Küçüklüğünden beri ne zaman midesini boşaltsa gözlerinden akan yaşlara engel olamazdı. Ağzındaki iğrenç tat, boğazındaki yanma hissi ve tüm gücüyle kapıya tekmeler yumruklar indirdi.

"YARDIM EDİN! KİMSE YOK MU?!" diye bağırıyordu. Bu ne kadar sürdü o da bilmiyordu ama umutsuzlukla kapıdan uzaklaştı. Sırtını yasladığı tuğla duvara giysilerinin kumaşı takılırken yavaş yavaş kendini aşağıya doğru kaydırdı. Yer çekimine yenik düştü ve gözlerini kapattı...

***

Jae Joong endişe ile yatağın kenarında otururken Kris yavaşça gözlerini aralıyordu. Göz hizasına giren ilk şey baş ucunda sallanan ve bitmek üzere olan serum poşeti olmuştu. Başını çevirdiğinde ise abisini görmüştü. Bıkkın bir nefes verdi. Şuan hiçte nutuk dinleyecek havada değildi.

"Daha iyi misin?" diye sordu beklenenin aksine şaşırtarak.

"İyiyim" dedi Kris. Neler olduğu yavaş yavaş zihnine doluyordu ve aklından bu düşünceleri kovuyordu.

"Sehun'un arkadaşını geri getiri misin?" dedi abisinin şaşkın bakışları arasında. Oysaki gözlerini açar açmaz duyacağı ilk şey bu olmamalıydı.

"Hala ona yardım mı ediyorsun?"

Kris elini saçlarına daldırdı ve eliyle gözlerini kapattı.

"Yenilgiyi asla kabul etmeyeceğim ama söz verdim. Zaten bizim bağlantılarımızla oraya gittiği için Kuzey Kore'de olduğunu öğrendim. Aynı bağlantı ile geri getirebiliriz" dedi gözleri hala kapalıyken ve Soo'nun Chanyeol'ü kaçırdığından habersizken...

RehinWhere stories live. Discover now