Yıldızların Hikayesi

3.1K 149 15
                                    

Annemle dolu dolu geçen iki günün sonunda işleri yüzünden gitmek zorunda kaldı. Hala kasabamızın güvenliğinden sorumluydu ve hala işini benden çok önemsiyordu. Gecenin bu saatinde yola çıkacak kadar hemde. İçimden bu duruma lanet ederken onu gözden kaybolana kadar izlemeye devam ettim. Gittiğinden emin olduktan sonra sessizce iç çektim. 

"Seni burda bırakması üzüyor mu seni ?"

Yerimden sıçradım YİNE..

"Klaus beklemediğim anlarda karşıma çıkıp beni böyle korkutmaya devam etmezsen iyi olur" 

Karşımda zafer kazanmışcasına gülerken bende dayanamadım ve gülmesine ortak oldum.

"Aslında aşkım buraya seni korkutmak için gelmemiştim."

"Ne için geldin?"

"Belki bana ayırabileceğin bir iki saatin vardır."

Anlaşılan yine rahatsız edici şeyler görüyordu ya da bu durumu avantaja çevirmeye çalışıyordu. Emin olamadım ama onu reddetmeye niyetim yoktu.

"Bahçede oturuyorduk annemle, benle şarap içmeye devam eder misiniz Bay Mikaelson?"

Cevap vermeden koluna girmem için yanımda durdu bende oyunu büyük bir keyifle devam ettirdim.

Annemle oturduğumuz uzun minderlerin üstünde bu sefer Klaus'la oturuyorduk. Her şeyden konuşmaya başladık. Ailesinden bahsederken babasını ve annesini yok sayarak anlatıyordu. Ve konu bir şekilde Rebekah'a geliyordu. Onu özlediğini konuşmalarından anlıyordum.

"Onu özlüyorsun dimi Klaus."

İlk önce hoşlanmadığım Klaus gibi cevap verecek oldu ama gözlerime baktığında derin bir nefes alıp itiraf etti.

"O benim kız kardeşim, ne kadar hata yaparsak yapalım hep bizi affeden oydu. Ama o ihaneti öğrendiğimde onu öldürmek istedim Caroline. Sinirlenince onu kız kardeşim olarak değil bana ihanet eden yabancı biri gibi gördüm. Onu öldürseydim sonsuza kadar bunun suçluluğunu yaşardım."

İçindeki insanlık Klaus'u ele geçirmeliydi bence. Böyle konuştuğu zaman ona sıkıca sarılmak istiyorum.

"Ama öldürmedin Klaus. Hem ömrü boyunca istediği bütün şeyi verdin ona. Özgür bir hayat,bir aile. Rebekah hayatını yaşayamamış küçük bir kız sadece. "

"Ne yaparsa yapsın onlardan vazgeçmem,ama güven problemlerim var biliyorsun."

Acısını göstermemek için göz kırparak bana gülümsedi.

"Herkes sana ihanet edecek diye bir şey yok  Klaus. Bunu sende yaşayarak öğreniyorsun zaten. Bırak insanlar senin iyi tarafını da görsün,ailene kendin gibi davran. Onlar senin düşmanın değil. Hem değişmen gereken,kırmaktan çok korkacağın,üstüne titreyeceğin kocaman bir sebep var."

Dillendirmesemde Klaus Hope hakkında konuştuğumu anladı. Kızını düşünürken yüzünden sayısız duygu geçti. Artık emindim Klaus ne olursa olsun Hope için daha az kötü olmayı deneyecekti. Belki bir hafta sürecek belki on yıl ama sonunda Klaus acımasız,kötü melez olmayacaktı.

Sohbet ilerledikçe ikimizde minderlerin üstüne uzanmıştık. Bana gökyüzünde dört tane alt alta duran yıldızları gösterdi.

"Bunlar bizdik. Elijah biraz hizayı bozan Klaus ve tekrar hizaya giren Reb en sonda Kol. Yine babamın sinirlerini nefes alarak bozduğum bir akşamın sonunda Reb yanıma gelerek bu yıldızları göstermişti. 'Babam sana ne derse desin biz bu yıldızlar gibiyiz Nik,asla ayrılmayacağız asırlar boyunca beraber parlayacağız.'demişti. "

Kaybedenlerin Umudu..(Klaroline)Where stories live. Discover now