15: sessizlik

12.6K 1K 798
                                    

Sessizlik.

Derinliği sonsuza uzanan kuyuların diplerinde dolaşan yılanların, kanlı dişlerine dolanan bir dehşet gibi; sessizlik. Uçsuz bucaksız bir çölün yağmurunu saklayan bulutların arasından süzülen dilsiz kuşlardaki bir intikam gibi; sessizlik. Işık hızına yaklaşan süratiyle insanın kemiklerini sızlatan bir merminin acımasızlığı gibi; sessizlik. Öyle yoğun, öyle tarifsiz bir acı iken aynı zamanda öyle anlatılması zor bir vahşete bürünen bir canavar ki; o sessizlik.

Sessizlik; bir dağ gibi, bir çığ gibi, bir sel gibi çevresine yayıldığında henüz şoktan çıkamamıştı. Parmakları tir tir titriyor, dizlerinin üstüne düşmesine rağmen hiçbir sızı hissetmiyordu. Boğazına engel koyan sert yumrular ile nefes almaya çalışırken göz altlarına kapaklanan gözyaşlarını silkelemek için hareket etti ama kucağındaki sefil bedenden ötürü tek bir milim dahi oynayamıyordu.

Sessizlik, ciğerlerini parçalıyordu.

Sessizlik; kulaklarını kanatıyordu. Sessizlik; sevdiği adama sonunu getirmişti.

Bu yüzden; toprağa dağılan kan damlalarına bakamıyordu, Taehyung. Kaptan olarak eğitimine başladığından beri inanılmaz bir soğukkanlılık ile yetişmiş ve deyim yerindeyse kan revan içinde büyümüştü. Her türlü duyguya karşı duvar gibi yapılandırılan ruhuna rağmen omuzlarının sallanmasına tepki veremiyor ve şakaklarına mermi giren adamın pelteye dönüşmekte olan bedenini kucağında sıkı sıkı tutuyordu.

Sanki ona daha fazla sarılsa, sanki ona biraz daha sıkı; biraz daha sıkıca sarılsa, her şey geçecek, düzelecek sanıyordu.

Göğsüne değen ve tekleyen bir kalp ile ne yapacağını bilemiyor, dudaklarına çarpan hırıltılı nefesten medet umuyordu. Belki, belki daha fazla sarılsa her şey eskisi gibi olurdu. Belki Jungkook'a kollarını tam olarak sarsa, onlar için yeni bir dünya kurulurdu.

Kafasını iki yana salladı ve kana bulanmış parmaklarıyla, kucağındaki genç adamın yüzünü ellerinin arasına aldı.

"Jeon Jungkook," dedi, emir veren sesiyle. "BB Duvarı'nın bir üyesi ve keskin nişancısı olarak benim emirlerime uymak zorundasın ve sana e-emrediyorum!"

Jungkook'un yarı aralık göz kapakları refleks olarak titreşti ve dudaklarından, katran rengindeki damarlarının sıvısını boşaltmasına rağmen konuşabildi.

"Emredin, kaptanım."

Taehyung, zoraki bir gülümsemeyle daha çok ağlamaya boğulurken bir an nefessiz kaldı ve burunlarını çarpıştırdığı çocuğun yüzünün her santimetresine öpücükler kondurmaya başladı. Ardından kelimeleri, onun duyduğundan emin olarak fısıldadı.

"Jungkook," dedi, sesindeki umutsuzluk; bir sağırın Mozart dinlemek isteyişi kadar naif ve olanaksızdı. "sana ölmeyi yasaklıyorum."

"Anladın mı?" diye tekrar ederken, Jungkook'un saçlarına öpüşlerini konduruyor, kalp atışları ağırlaşan adama uzun bir veda seremonisi düzenliyordu. "Ölemezsin, Jungkook. Sana ölmeyi yasakladım, ben. Emirlerime uymak zorundasın ve ölemezsin."

Jungkook'un sesi artık fısıltıdan da az çıktığında, yanaklarına değen dudaklar ile tebessümüne teslimiyet ekledi ve hem ruhunu hem de bedenini hediye ettiği adamın kollarında ölümü karşılamaktan epey hoşnut kaldı. Bir vedadan çok düğüne dönen bu garip ama istekli tören de, ölen yalnızca iki asker değil; aynı zamanda birlikte kurdukları gelecek düşleriydi.

"Üzgünüm, Taehyung." dedi Jungkook, kurallara uymuyordu. Çünkü ölüm, kural tanımazdı. "Seni yine koruyamadım ve seni yine yalnız bırakıyorum."

Taehyung, kafasını onun boynuna gömerek ağlamaya başlarken Jungkook'un son gücünü de bu konuşmaya ayırdığı çok belliydi.

"Üzgünüm, sevgilim." dedi Jungkook ve dünya üzerinde duyulabilecek son cümlesini ekledi. "İlk ve son kez; emirlerine uymuyorum."

Ardından son bir nefes alış. Geriye asla verilmeyecek bir nefes. Sessizliğin vücudu sarpasardığı bir nefes. Yeminlerin ve öpüşlerin; yalan olduğu, kurban olduğu, pişman olduğu bir nefes. Sanki, sanki hiç, alınmamış gibi bir nefes. Sanki hiç, yaşanmamış gibi bir nefes.

Taehyung, kollarındaki adamı kaybettiğinin farkına vardığında otuz beş dakika geçmişti.

Duvarın askerleri ve polis birlikleri, öldürdükleri keskin nişancıyı görmeleriyle uzun bir ara vermiş ve geriye kalan diğer nefes için, onu kaçırmamak ve yaşamasına engel olmak için plan kuruyorlardı. Halbuki, Taehyung'un kafasında oyun çoktan bitmişti.

"Jungkook," dedi, büyük bir sakinlikle. Genç adamın, takdire şayan bedenini toprağa bıraktı ve derin bir nefes aldı. "karanlığa alışmış bir ruhun ışığı oldun, bir yağmurun neşesi oldun, yaşamak için umudu olmayan bir kelebeğin kanatları oldun, sessizliğime ses, hatalarıma yara oldun, aşkın ile beni iyileştirdiğin her gün, ben yeniden doğdum. Bunları hiç bilmeyeceksin, bunları kimse, hiçbir zaman bilmeyecek, Jungkook. Ama sen benim ruhuma; ince ince, ağır ağır, bir dövme gibi işledin. Her hareketin, her mimiğin; göz hapsimdeydi; sen yalnızca habersizdin. Karşımda savunmasız olduğun her saniyede, sen aklımın bir köşesinde, o küçücük yerde, bana sabretmeyi ve incitmemeyi öğretiyordun. Sana dokunduğum her anın ertesi vaktinde, ben âşkın bir tende nasıl resmedildiğine şahit oluyordum. Jungkook; sen benim yaşıyor gibi görünen ruhumun, yaşayan tek parçasıydın. Sen benim en değerli parçam, sevgisini kabullenemediğim bir armağınımdın. Yalnızca sen bilmiyordun, sevgilim. Sen bunları hiç bilmiyordun ve... Muhtemelen hiç bilmeyeceksin, sevgilim."

"Teşekkür ederim, Jungkook. Beni sevdiğin için."

Duvar'ın kapıları aralandığında ölümün onun için geldiğini fark etti, içini dökmeyi bitiren adam. Fakat bu gururu onlara yaşatmamaya kararlıydı. Öldükten sonra dahi, bedenleri üzerinde çalışmalar yapılacağını bildiğinden; yerdeki sere serpe bedeni kucakladı ve adı gibi bildiği mayın tarlasının ucunda dururken gökyüzündeki kara bulutlara son kez baktı.

Sonra, öne doğru bir adım attı.

İki âşık beden, bulutlara doğru kanlar içinde parçalandı.

Ve Seul'e o an, yağmur yağmaya başladı.

Final.

Hepinize çooook teşekkür ederim, sabırla beklediğiniz için ve hâlâ okumaya devam ettiğiniz için. Sizi çokça seviyorum.

Umarım finali beğenmişsinizdir, yorumlarınızı bekliyorum. 💜👋🙏

Hoşça'kalın.

02.30

harder, better & stronger :: vkookWhere stories live. Discover now