12: you found love

10.1K 1K 587
                                    

"Yeni operasyon basit," dedi Yoongi, siyah saçlarını karıştırırken. "bu yüzden gelmene gerek yok."

"Olmaz," derken kafasını iki yana sallıyordu, Taehyung. "başınızda bulunmam lazım."

"Yıllardır aynı birlikteyiz," diye yakındı, Yoongi. "Bize güvendiğini biliyorum."

"Ama.." diyerek Taehyung karşı çıkmaya çalıştı fakat soğuk, beyaz eller omzuna dokunup destek verircesine sıktı.

"Jungkook ile ilgilen," dediğinde ses tonu, bir abi tavsiyesini andırıyordu. "iki gündür yataktan çıkamıyor."

"Oros--" diyeceği sırada kirli kelimelerini Yoongi durdurdu.

"O bizim ekipten, Taehyung." dedi ve boğazını temizleyip ekledi. "Eski meseleleri yeni işine karıştırma."

"Denerim." diyip kestirip atarken bulundukları durum, Taehyung'un pek umrunda değildi.

Jungkook'u öldüresiye dövdüğü bodrumdan bayılması sebebiyle duvara getirdiğinde çocukların sahiplenici bakışları ve şüpheli tavıları içine dert olmuştu. Kendisinden şüphe etmeleri gayet mantıklıydı ama yine de, Bogum'un ölümü söz konusuydu! Çocuklar, en azından birazını hafife alır diye düşünmüştü.

Olay, başkanın kulağına gitmeden kapandığında yeni operasyon haberini almış ve küçük baskın için hızlı bir plan hazırlanmıştı. Fakat ne yazık ki, Jungkook ve Taehyung duvarda kalan takım üyeleriydi. Namjoon, kapıyı tıklatıp açtığında Taehyung hala Jungkook'a karşı hissettiği anlamsız hisleri kurcalıyordu.

"Yoongi," dedi Namjoon, Taehyung'a kısa bir bakış attıktan sonra. "On beş dakika içinde çıkıyoruz."

Yoongi kafasıyla Namjoon'a onay verirken Taehyung'a döndü ve derin bir nefes aldı.

"Hazırlanacağım," dedi ve ardından odadan çıkmadan önce ekledi. "ne yapacağını biliyorsun, Taehyung."

"Bir sorun olursa, ilk önce ben."

"Elbette, kaptan!" dedi, Yoongi. Odanın kapısını kapatmadan önce duvarın koruyucusuna göz kırpmıştı. "İlk önce sen."

~

Yatağın yanındaki koltuğa oturan Taehyung, damarlarındaki sızının mevsim geçişinden ötürü olduğunu düşündü ve iki gündür kaçtığı adamın yanında olmanın verdiği garip his ile saatine bakmaya başladı.

Operasyon gerçekleşiyor olmalıydı.

Kafasını sola doğru çevirdiğinde gri yastık kılıfların arasına düşmüş terli saçları ve sargılarla dolu vücudu gördü. Jungkook'u öldürmek istediğinden emindi fakat... yapamıyordu. Onun gözlerinde gördüğü minnettarlık, kendisine fedakârlıktan bir duvar örüyordu. Kendisine azap verici hisleri yaşatan bu adamın kolları arasında rahat nefes alabileceğini daha önce hiç düşünmemişti oysa ki. Lakin şimdi, Jungkook'un muhtaç hali ve onu sevdiğini söylemesi, sakladığı veya kaçıp durduğu gerçekleri göz önüne sermişti.

Ayağa kalkarak dumanlı havanın verdiği negatif enerji ile bir nefes aldı ve yatağın karşısındaki pencereye geçerek uyumaya devam eden küçüğü izlemeye başladı.

Ah, nasıl da güzeldi...

Ruhuna oranla güçlü izlenimi veren kaslı kolları, çiziklerle dolu inip kalkan göğsü ve hırıltılı nefesler aldığı aralık dudakları... Cennetten çalınmış bir sanat eseri gibiydi. Taehyung, içindeki hüznü ve nefreti yok edemese de doğruya doğruydu.

Jungkook; mükemmel kelimesinin her harfinden birer güzellik barındırıyordu.

Kırışık kirpikler birbirine çarpıp hafifçe açıldığında Taehyung, boğazını temizledi ve yorgun savaşçının katili olarak dikkati üzerine çekti. Günahkâr olabilirdi, acımasız olabilirdi ama, aptal değildi.

Jungkook'un tenine dokunduğunda hissettiği ve hissedeceği duygu, yalnızca cinsel istekten ötürü değildi.

Başka bir şey vardı.

Çok başka.

"Uyandın." dedi Taehyung, kollarını göğsünde birleştirip pencereye iyice yaslanırken. "sonunda."

"Beni affettin mi?" diyebildi, Jungkook. Tek düşündüğü, hatasının onun kalbindeki acıya sebep olduğu için af dilemekti. Ne yaparsa yapsın, o aşıktı.

"Hayır," dedi, direkt olarak Taehyung. "farkındaysan iki gün önce seni neredeyse öldürüyordum."

"Beni her gece öldürüyorsun, Taehyung." dedi Jungkook, yatakta doğrulduğunda acıyla dişlerini sıkmıştı. Ardından alaylı bir üzgünlük fırtınası ile gülümsedi.

"Gözlerimi her kapadığımda benimle olmadığın gerçeği, beni öldürüyor. Anlayabiliyor musun?"

"Ne zamandır?" dedi, Taehyung. Onun süslü ve inanılmaz etkili sözlerini görmezden geldi. Yoksa onu nasıl öptüğünü hatırlatan beynine dur diyemeyecekti.

"On iki yaşındaydım," diye mırıldandı, Jungkook. "duvar birliklerindeki eğitmenler tarafından alıkoyulduğumuzda seni gördüm. Tüm çocuklar yana yakıla ağlarken senin yüzünde hiçbir ifade yoktu ve sanki, bu iş için yaratılmış gibiydin."

"Seni hep izledim, Taehyung." dediğinde Taehyung'un suratındaki kaslar kasılmış, kaşlarını çatmıştı. "İlk silahını tutuşunu, ilk dayak yiyişini, ilk kovuluşunu ve ilk kaptanlığını."

"Her şeyinde aslında tam arkandaydım. Orada, sana zarar gelir korkusuyla hep arkandan seni korudum."

Taehyung, duyduklarıyla şok alemine geçiş yaparken dudaklarını aralamıştı.

"Pek çok kez zarar gördüm, Jungkook." diye fısıldadığında, eski çaylak günleri aklına gelmişti.

"Doğru," dedi Jungkook, kafasını onaylarcasına sallarken. "başarısızlıkla sonuçlanan çok fazla denemem var. Fakat başkan tarafından alınana dek yanında durmaya çalıştım."

"Bazen ceza alsam da, haftalarca sürünmek zorunda kalsam da seni korumak içim elimden geleni yaptım."

"B.B Duvarı'na..." dedi Taehyung, dinlediklerini azar azar sindirirken. "Başkan yüzünden mi giremedin?"

"Evet," diyerek onaylayan Jungkook, ağladığını yeni yeni fark ediyordu. "beni altın çocuk yapmakta kararlıydı ve yıllarca ülke ülke dolaştım. Tanımadığım insanların hepsinde senden bir parça aradım, içimdeki hasreti kimse göremedi, Taehyung. Kimse fark etmedi, her gece yastığa başımı koyduğumda senin yaşayıp yaşamadığını bilmek için çırpındığımı."

"Onlar için yalnızca her şeyi başarabilen bir çocuktum."

Taehyung, buz kütlesine dönüşmüş giib karşısında hüngür hüngür ağlayan adamı izlerken ayaklarının hareket etmesini sağladı ve kendisini birden yatakta, onun yanında buldu.

Sarsılan omuzlara ellerini koyup bitkin düşmüş bedeni kendine doğru çektiğinde yağmur yağmaya başlamıştı. Yorganın altındaki gergin iki beden, sıcaklık için iyice birbirine sokulduğunda Jungkook'un gözlerinden düşen inci taneleri azalmıştı. Derin bir nefes alıp Taehyung'a baktığında hem ölümü hem yaşamı vaddeden dudakların alnına dokunduğunu hissetti.

"Endişelenme," dedi, Taehyung. "benim için yalnızca bir çocuk değilsin."

"Değil miyim?" diyerek yanıtladığında Jungkook, büyümüş gözlerle hâlâ hayranı olduğu adamı izliyordu.

"Hayır." dedi Taehyung, kafasını iki sallayarak. "çok daha fazlasısın."

Jungkook'un kaşları şaşkınlıkla havalandı ve çatlamış dudakları narin bir mutlulukla kıvrıldı.

"Çok daha..."

"Fazlası," diye onu onaylayan Taehyung, Jungkook'a dokunduğunda parmak uçlarında yaşanan ayinde söylenen sözleri anlamaya çalışıyordu. "Benim için çok daha fazlasısın, Jungkook."

Kurumuş dudaklar, sert mizaca sahip kaptanın affedilmez boynuna dokunup masumane bir anı bıraktığında Taehyung, damarlarındaki dini yankıları çözebilmişti.

"Aşkı buldun," diyordu atardamarındaki kan, heyecanla. "Aşk seninle."

~

Okuduğunuz için teşekkür ederiim💜

Umarım beğenmişsinizdir~

harder, better & stronger :: vkookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon