14: it's too late

9.1K 915 302
                                        

13.bölümden hatırlatma;

''Duvardan...'' diye açıklamaya başlayan Taehyung, korkusuz ve endişe sahibi olmadan konuşuyordu. ''kaçacağız.''

''Özgür olacağız, Jungkook.''

''Birlikte?'' diyerek teyit etmek isteyen Jungkook'un iri gözleri titremeye başlamış, heyecanla alt dudağını yalarken dili keskin bir hareketle Taehyung'un dudaklarına değmişti. Taehyung onun dudaklarına kapanmadan önce gülümsedi ve onu daima koruyacağına dair kendine bir söz verdi.

''Birlikte.''

~

Sabaha karşı vakitlerin en hassas olduğu anda Taehyung, çırılçıplak olarak uyandığı yataktan ayrıldı ve üzerini giyinirken çarşafların arasındaki meleği izlemeye başladı. Güneşin asla sarartmadığı Seul'un gri ışıkları, duvarın yirmi beşinci katındaki odasına vururken kaçmak için en uygun zamandı.

Kurşun geçirmeyen yeleğinin üstüne üniformasını giyen adam, altına asker botlarını da geçirdikten sonra kalçasını yatağa koyarak kahverengi, dökümlü tutamların yastıktaki dans edişine hayran kalarak, onlara dokunmaya başladı. Bir başka dünyada olsalardı, hayatlarının nasıl olabileceğini hayal etmeye çalıştı.

"Jungkook," diye mırıldanan Taehyung'un sesi, her zamankinden daha derindi. "gitmemiz gerek."

Jungkook, duyduğu ses ile yorganın altından doğrulurken kol kaslarını açmak için gerindi ve tavşan dişlerini belli edercesine esnedi.

"Hemen mi?" dedi uyku dolu bir sesle. Parmakları, Taehyung'un traş losyonu kokan yanaklarında gezinirken huysuz bir edayla kafasını yana eğdi.

"Hemen," diyerek onu onaylayan Taehyung ise yalnızca bu anın içinde sıkışıp kalmak istiyordu. Çünkü ne olursa olsun, duvardan kaçmaya çalıştıklarında ayrılmak zorunda kalacakları çok barizdi.

"Peki, kaptan." diye kabullenen Jungkook, hafifçe yükselerek Taehyung'un alnına alnına yapıştırdı ve yalnızca birkaç milisaniye orada bekledi. Sadece evrenin çözebileceği bir bilmeceyi kırışıklıklarındaki hatalı yangınlarda eriterek geri çekildiğinde ise çoktan yağmur yağmaya başlamıştı.

Muhtemelen çok ıslanacaklardı.

Silahlarla dolu iki aşık beden, dakikalar sonra kendilerini çıkış geçidinde bulduğunda tir tir titriyordu. İtiraf edilmesi çok acılı olsa da, yıllardır bu duvarın başkomutanı olan Taehyung dahi açık havaya çıkacağı için derin nefesleri ile savaşmaya başlamıştı. Yan yana dizili onlarca duvarın askerleri halen uykularına devam ederken Jungkook ve Taehyung sınıra doğru yola çıkmış, toprak zemine ve çalılıklara yerleştirilen mayınlara basmamak için haritayı takip ediyorlardı.

Gökdelenlerle dolu Seul epey geri kaldığında Jungkook, tek bir ağaç tanesi dahi olmayan sınır dışını inceleyerek sessizce ve umutsuzca yutkundu.

"Kaptan," diye seslendi, deri eldivenlerinin üzerinden onun elini tuttuğundan emin olsa da. "ekibi özleyeceksin, değil mi?"

"Konuşma, Jungkook."

"Kaptan..." diye tekrar seslendi, Jungkook. Çünkü Taehyung'un yıllardır beraber olduğu kardeşlerini kendisi için bırakması ona çok ağır geliyordu.

"Onları, benim yüzümden bırakmak zorunda değildin." dedi ve Taehyung'un kırmızıya dönen kızgın göz bebeklerine rağmen konuşmaya devam etti. "Onlarsız bir hayata alışamayacaksın."

"Oysa ben, sensizliğe alışmıştım."

"Saçmalamayı kes," diyerek kükreyen Taehyung'un sesi, Jungkook'un gerilemesine neden olurken başkomutan ellerinin ayrılmasına izin vermedi ve göz kapaklarında çağlarca sürecek olan bir aşkı barındıran minik çocuğu kendisine doğru çekti.

harder, better & stronger :: vkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin