Kan.
Islak çarşafın üzerine dağılarak plazma akışkanlığını tüm koyuluğu ile bırakan kan, acımasız ve karşı konulamazdı. Oluk oluk damarlarından hayat sıvısını kaybeden Jungkook, çırılçıplak vücuduna rağmen utanç duygusunu kaybetmişti ve çığlık çığlığa acıyla bağırıyordu. Tenine değen kemikli parmaklar, karnına soktuğu bıçağı çıkarmış ve ifadesiz gözlerle kendisini izliyordu. Haz duygusunun arşı aştığı dakikalarda yarılan organlarının derdine düşen Jungkook, nefes nefese yerinde doğruldu ve hızlı hızlı iç çekneye devam eden adama baktı.
"Beni öldürecek misin, Taehyung?" diye sordu; kesik harfleriyle, kesik kalbiyle ve kesik zihniyle.
"Hayır," dedi Taehyung, kendinden emin bir şekilde. "öldürmek, yapacaklarımın yanında bir ödül kalır."
Jungkook'un yutkunuşu boğazında düğümlendi ve boşa düşmüş elleri, açık yarasına ilerleyip bastırdı. Hala saniyede litrelerce kan bırakmayı sürdüyordu ama karşısındaki psikopatın pek umrunda gibi değildi. Sonu ölüm değilse ne planlıyordu? Daha kötü ne olabilirdi?
Kim Taehyung'un dirayetli kolları, Jungkook'un bedenini tek bir hamleyle kucağına alıp büyük villanın arka kapısından çıkarırken yarı baygın adam, kan revan içinde yolcu koltuğunda olduğunu fark etti ve uyumamak için direndi. Eğer uyursa, Kim Taehyung'u asla affedemezdi ve yıllardır içinde biriktirdiği yürek sızısı, en azından son kez kendisini doğru düzgün açıklayabilmek istiyordu.
Ensesinden sırtına doğru terler akıtan Taehyung, sürücü koltuğuna rahat bit tavırla geçti ve spor arabasının motorunu inleterek çalıştırırken Jungkook'a göz dahi değdirmedi. Arabayı dolduran testosteron hormonunun boğucu kokusu, dakikalar önceki ateşli dakikaları hatırlatırken Taehyung öfkeyle gaza yüklendi ve ağzını açan Jungkook' a dönmedi.
"Açıklamama izin ver," diye mırıldandı, Jeon. "yanlış anlıyorsun."
"Gittiğimiz yerde anlatırsın."
Taehyung'un katillere ait soğuk sesi, bir emri yasa haline getirirken araba yasak yola girmiş, B.B duvarını çoktan geçmişti. İzinleri olmayan otobana girdiklerinde Jungkook'un umrunda değildi çünkü göz kapakları ağır ağır kapanıyordu ve eliyle kapadığı yarası, kanamaya devam ediyordu.
Tıpkı susturmaya çalıştığı kalbi gibi.
Aşık olduğu askerin arabasında ölüme giden yolda uzanan Jungkook, far ışığının yüzüne yansımasıyla uyuyakaldı.
~
"Uyan, piç kurusu!" diye bağıran Taehyung'un üstü çıplak, altında ise yalnızca kamuflaj pantolonu vardı. Az önce Jungkook'un yanağına geçirdiği kanlı yumruğu havada ve asker botlarında biriken çamur lekeleri vardı. Jungkook oturduğu yerde kıpırdanırken yarasının bez ile kapandığını gördü ve kafası karışırken sağ yanağına bir yumruk daha yedi.
O sırada, bağlı olduğu sandalyeyi ve karşısında, sinirle soluyan adamı gördü.
"Anlat!" diye haykırdı, tekrar Taehyung. "Bogum'u nasıl öldürdünüz, anlat siktiğimin ajanı!"
"Bir," dedi Jungkook, ağzında biriken kanı ve iltihabı, yeterince kirli zemine tükürürken. "ajan değilim ve gerçekten başkanın özel isteği ile B.B duvarına getirildim."
Taehyung, adamın değerli yüzüne bir yumruk daha attı.
Askerlik hayatında ilk defa hıncını çıkaramadığını hisseden Taehyung saatlerdir duramıyor, hırsı kendisini kölesi yaptıkça daha çok vuruyordu. Jungkook'un yarasını tamponlayarak durdurmuştu ama olası bir durum için bel arkasında, bir silah duruyordu. Jungkook, Taehyung'un istediğini açıklamadığı an, onu duvarın ötesindeki gizli mahzenin topraklarına gömecekti.
"Yalanlarını külahıma anlat," diye çığırdığında Jungkook'un saçlarından tutmuş ve burunlarının çarpışmasına neden olmuştu. "Bogum'u nasıl öldürdünüz? Onu söyle bana!"
Adamın saç köklerini çekerken Jungkook sancılı bir inleme kaçırdı ağzından ve zorlukla yutkunmaya çalıştı. Gözyaşlarını bir bir dökerken Taehyung'un gözlerinin içine baktı. Kendisine inanmasını istiyordu. Onu... seviyordu.
"Yanlış-ş plan," diye kekeledi, Jungkook. Yaptıkları hatanın ne denli büyük olduğunu bal gibi bildiğinden hayal dahi edilemeyecek kadar ağır bir vicdan azabı çekiyordu. "bombanın orada olmaması gerekiyordu ama..."
Taehyung'un da gözleri dolmuştu.
"Planlayıcı, o gece uyuşturucu kullandığından sizin ekibin dolaşacağı odaların bazılarına tuzak kurmuş. İsteyerek yaptığı bir şey değildi elbett--"
Bir tokat.
Jungkook'un yanağı kırmızılıktan morluğa terfi ederken kan birikintisi, genç adamın dişlerinin arasından yere süzüldü ve gözünden akan yaşları kontrol edemeyen Taehyung, diz çökerek Jungkook'u dinlemeye devam etti.
"Bir uyuşturucu yüzünden mi?" diye sordu Taehyung, acı eşliğinde gülümserken. "Bogum, o sokuk planlayıcının hayali gecesinin bedelini mi ödedi yani?"
"Çok üzgünüm," diye mırıldandı Jungkook, gözlerini sevdiği adamın yaşlı irislerinden kaçırıp yutkunurken. "planlayıcıyı, bulduğumuz yerde öldürdük zaten."
"Çıldıracağım!" dediğinde Taehyung, kendini duvara doğru itti ve sırtı sert tuğlalara çarparken birkaç inşaat malzemelesi tavandan düştü. Dizlerini kendine doğru çeken adam, hüngür hüngür ağlamaya başlarken Jungkook nefesini tutmuş onu izliyordu.
"Ellerimde öldü, Jungkook!" diyerek çıkıştı, ayağa kalktığında. "Siktiğimin ellerinde küllerini topladım!"
"Geçecek," diye mırıldanan Jungkook, çenesine akan yaşlarından dolayı rahatsız olmuştu ama omuzlarının sarsılmamasını için kendini tutuyordu. Çocuk gibi ağlamamalıydı. Aptal bir suç sebebiyle kaybettiği adam için çocuk gibi ağlamak istiyordu ama yapmamalıydı.
Taehyung kafasını dizlerine vururken Jungkook dişlerini sıkarak tırnaklarıyla bileğindeki ipi çözdü ve iki adımda adamın beline sarıldı. Ani davranışıyla buz kesilen Taehyung, bu karşılamaya hazır değildi. Kuyuya atıp kaçtığı affedici ruhunu kabullenmeye hazır değildi. Yumruklarını sıkarken dizlerini serbest bıraktı ve Jungkook'un sıcak ellerinin vücudunu sarmasına izin verdi.
Belki kahramanı, tam burada, kollarını saran adamdı.
"Sana işkence çektirmek isteyen birine nasıl sarılabiliyorsun?" diye sordu, Taehyung. Sesindeki titreyişler hala şokta olduğunu belli ediyor, yavaşlayan nefesleri adamın şüphesini doğruluyordu.
Jungkook, burnunu sürttüğü boyunda biraz oyalandı ve kokusuna ulaşmak için birçok işkence çektiği adama daha sıkı, daha korkarcasına sarıldı.
"Çünkü aşığım," dedi, alacağı tepkiden endişe duyarken. Yine de aciz ama cesur tarafı, yudum yudum destekleyişteydi. "bana işkencenin en ağırını gözleriyle bahşeden bir adamın kollarına sarılırken cennette hissediyorum."
"Yeterince acı çekiyorum."
Taehyung, yaşlı gözlerini Jungkook'a çevirdi ve saatlerdir dövdüğü adamın yoğun hisleri taşıyan kirpiklerine baktı.
"Ne demek istiyorsun?"
Aralık dudaklar, usulca Taehyung'un köprücük kemiklerinde gezindi ve oraya kadar inmiş tuzlu yaşları öptü. Jungkook için huzur, bu kadar minik ve tat vericiydi.
"Seni seviyorum, Kim Taehyung."
~
Oh, yine döküntü tarzı yazdım bir şeyler:"
Beklettiğim için hepinizden çokça özür dilerim😔
15.bölüm, final^_^
Fikirlerinizi bekliyorumm, görüşürüz🤗❤❤😙

ŞİMDİ OKUDUĞUN
harder, better & stronger :: vkook
Fanfiction"Savaşacaksan daha güçlü savaş, kaçacaksan daha hızlı kaç, yalnızca direneceksen daha iyi diren." "Peki," dedi Jungkook, Taehyung'un emirlerini dinlemeyi bitirdiğinde. "eğer öpeceksem?" "O zaman daha sert öp."