8: lost in your lips

12.5K 1.2K 829
                                    

İyi okumalar:)

B.B Duvarı'nın revir odası yalnızca tek kişilik bazadan oluşan bir yatak, iki çekmeceli gri bir komidin ve beyaz, yere değen kirli perdeler barındırıyordu. Jungkook'un kanlar içindeki bedeni beyaz çarşafı koyu bir pembeye boyadığında Taehyung hala soğukkanlılığını kaybetmemiş bir şekilde pansuman yapmaya devam ediyordu. Güneş göremediği için olsa gerek d vitaminine çok sahip olmayan ve süt gibi bir teni olan genç adamın üstündeki kıyafeti Taehyung, sırtındaki mermiyi alabilmek için çıkarmıştı ama bir iğne ile bir makas yardımıyla yürüttüğü küçük operasyon iyiye gidiyor gibi durmuyordu. Revirin tavanına yakın yerdeki pencere pek hava veriyor sayılmazdı; ayrıca Jungkook'un acıyla dışarıya verdiği her nefeste Taehyung'un alnından bir ter damlası daha akıyordu. İç çeke çeke dişlerini sıkan Jungkook, anestezi olmadan dayanabilme sınırlarını test edeceğini düşündü. Metal aletler, belindeki yaraya girip çıkarken boğazından çıkan ve bir anlam ifade etmeyen haykırışlarla inliyor, ellerini ise hareket ettiremediği için dikkati hiç dağılamıyordu.

Kim Taehyung, revire vardıkları gibi adamın kaslı kollarını sedyeye bağlayıp operasyon boyunca ters bir hareket yapmaması için sağlama almıştı.

"Bitmedi mi hala?" diye sordu Jungkook, dişlerini sıktığı dudağından da kanlar süzüldüğünü gördüğünde.

"Bitiyor." dedi Taehyung, duyanın bir kez daha duymak için can vereceği o derin sesle.

Jungkook göz kapaklarına inen çekiç darbelerini derisine damgalarken nefesini tuttu ve soğuk metalin, derisinin altından çıkıp havayla buluştuğunu hissetti. Sıcak ve kanlı yara henüz tam olarak temizlenmemişti ve oksijenle tepkimesinden ötürü Jungkook'un sinir hücrelerine karşı konulamaz bir acı bahşediyordu.

Rahatlatıcı bir ferahlık veren bez parçası, mermi izinin üzerine konduğunda Jungkook'un bedeninde ağırlık olarak hissettiği iki şey daha oldu. Kim Taehyun'un kalın baldırları.

Adamın şekilli kalçası, üst bacaklarının arkasına kıpırdanarak yerleştiğinde duvar kaptanı kendinden gayet emin bir şekilde kafasını eğmiş, bez ile kapadığı yaranın üzerine dudaklarıyla iyileştirici nefeslerini üflüyordu. Her titreyiş, bir mühür misali Jungkook'un beyaz tenine yapıştığında Taehyung'un dudakları, mucizevi tene günah sayılabilecek kadar yakındı. 

"N-Ne yapıyorsun?" diye çıkıştığında Jungkook, kafasını çevirerek adamın oturduğu pozisyonu görmeye çalıştı.

"Başka bir zaman, yine bu halde olabiliriz Kookie." dedi Taehyung, dudaklarını kıvırmıştı ve gözlerindeki derinlik, Mariana Çukuru'nun derinliği ile yarışabilir seviyedeydi. "Şimdilik alıştırma olsun."

"Siktir ordan," diye bağırdığında Jungkook, bu tepkiyi aslında ikisi de beklemiyordu. "ölüyordum, ulan. Nasıl hala aklın bel altında çalışabiliyor?"

Taehyung'un surat ifadesi, bir buz dağının çatlayışı gibi; adım adım, tane tane ve iç gıcıklayıcı bir şekilde gerilirken revirin kapısı dışarıdaki rüzgarın etkisiyle sarsıldı.

O sırada, Taehyung öfkesini kontrol edemedi.

Kemikli elleri, Jungkook'un pürüzsüz sırtına dokunduğunda bir kurtarış için çok geçti. Baskı uygulayan parmaklar, henüz yeni kanaması duran yaranın bezini ve kendisi baştan aşağı kana bularken Jungkook çığlıklar eşliğinde yakındı.

"Ah," diye bağırdı ve vücudundan akan kanın gidişini canlı canlı izledi. "Canım yanıyor..."

"Seni küçük bebek," dedi Taehyung, kirlenen elleriyle Jungkook'un saçlarını çekip ensesine kadar indirirken duygu adında bir varlığından emin değildi. Ruhunda gezinen tek maneviyat, ölümdü. Bacaklarını kaldırıp oturduğu adamın üstünden kalkarken silkelendi ve saçlarını, sırtını ve suratını kana buladığı çocuğa eğilerek göz göze gelmelerini sağladı.

harder, better & stronger :: vkookWhere stories live. Discover now