Başkandan aldıkları on bin dolarlık çekleri kasaya attıktan sonra komidinin üstüne koyduğu şampanya bardağını eline aldı ve birkaç kez çalkalayıp dudaklarına götürdü. Altın rengindeki sıvının yemek borusundan geçisi bir anda tüm yorgunluğunu üzerinden atarken omuzlarını ileri geri hareket ettirdi ve boş günlerinde olduklarından her zaman yaptığı alışkanlığını geliştirerek kulaklıklarını kulağına yerleştirdi ve davulun naif sesleri zihnindeki düşünce kanallarını temizlemeye başladı.
Justine Mauvin'in bal tadındaki sesi tüylerini ürpertirken üzerine tişört giymediği için açık pencereden süzülen rüzgarla birlikte biraz titredi ama önemsemeden gözleri kapayarak şarkının akışına kendini bıraktı. Sırtında ve karın boşluğunda iki geniş yara haricinde bir zararı yoktu; olması bir mucize olurdu çünkü yıllardır giydikleri çelik yelekler sadece Bogum'u kurtaramamıştı. İsmi, aklındaki çiçek kokulu kafesten kurtulup kalbine inen yolda savrulurken Taehyung, derin bir nefese ihtiyaç duydu ve oksijen kendiliğinden tüm moleküllerini ona sundu.
Şarkının bitiş notasıyla gözlerini açan öfkeli ve acı çeken adam, kulaklıklarını kulağından çıkartıp yatağın kirli ve düzensiz pikesinin üzerine atarak bir dengesizlik haliyle odasından çıktı. Yürüdüğü koridoru inleten adımları duyulacakları şimdiden korku dolu cümlelere çevirirken karşısındaki kapıyı iki kez yumrukladı.
Duvarların yaşattığı ve ürettiği teknoloji sayesinde yüksek enerjiye sahip odanın kapısı kedilerin duyabileceği bir desibel seviyesinde açıldı ve Yunan heykellerinin yutkunup kalacağı; tartışılmaz bir bedenin yer aldığı ve hakkında makale yazılması gereken bir adamın bulunduğu girişe ev sahipliği yaptı. Taehyung öfkesinden ve nefretinden belki fark etmemiş olabilirdi ama Jeon Jungkook ve bedeni; iki ayrı tez konusu olabilirdi. Üniversitelerde ders, ibadethanelerde inanç konusunda kanıt olarak sunulabilirdi.
"Ziyaretinizi neye borçluyuz, Bay Kim?"
Operasyonlar dışında Jeon Jungkook, kendisine katiyen saygı duymuyordu.
"Benimle dalga geçen ağzını sikeceğim."
"Çok ayıp," dedi Jungkook, kafasını iki yana sallarken ıslak tutamların damlaları Taehyung'un göğüs kaslarına sıçramasına neden oldu. Normal bir Jeon Jungkook'dan daha tehlikeli bir şey varsa o da duştan yeni çıkmış bir Jeon Jungkook'du. "hani aramızda saygı ifadeleri olacaktı?"
"Saygını da..."
Taehyung dişlerini sıkarken kafasını sola çevirip göz temaslarını kesti ve derin bir iç çekerek odanın dizaynını incelemeye başladı. Saniyeler sonra durdurulamayacak bir fırtına çıkacaktı.
"Ne beceriklisin öyle!" diyerek tekrar dalgaya aldığında Taehyung bu sefer kendini tutamadı ve kendisi gibi yarı çıplak olan Jungkook'un omuzlarından ittirerek çift kişilik yatağın üzerine atıverdi.
"Benimle böyle konuşamazsın sen! Kendini ne zannettiğini bilmiyorum ama o lanet kişiliğin ile Bogum'un yerini alamazsın!"
Jungkook yüzünü buruşturdu ve ellerini adamın pazılı kollarına yerleştirip üzerinden atmaya çalıştı ama Taehyung'un gözü döndüğü için tek düşündüğü Jungkook'un canını yakmaktı.
Onu da ortadan kaldırmaktı.
"Onun yerini almaya çalıştığım yok!" dedi Jungkook, nefeslerini aralarında oluşmuş beş milimlik mesafeye hızlı hızlı verirken titreyen kirpikleri Taehyung'un bal rengini kaybetmiş koyu kahverengi göz bebeklerine odaklandı. "Onu aklında bitiremeyen sensin, Taehyung!"
"Patlamış bedeninin parçalarını kendi ellerimle topladım, Jungkook. Sevdiğim adamın ölüsünü morga ben verdim. Oradan ben alıp kalanlarını kendim gömdüm. Kalbinin yanıp kül olduğundan emin oldum ve sadece beş saniye verdiler, veda etmem için. Nasıl bitirebilirim, Jungkook? Nasıl?"
"Adam akıllı bir veda bile edemedim."
Taehyung'un kırıklarla dolu sesi çatlamaya başlarken Jungkook delici bakışlarını ondan çekti ve üzerine çullanmış yorgun bedeni yatağa tamamen yatırarak dinlenmesini sağladı.
"Uyu," dedi, omuzlarındaki havluyla saçlarını kurularken altına dar bir pantolon geçirmişti. "yoksa başın çok ağrıyacak."
"Senden nefret ediyorum, Jungkook." dedi Taehyung, yumruklarını sıkarak buram buram Jungkook kokan yastığa belli olmayan göz yaşlarını bırakırken. "Senden hep nefret edeceğim."
Jungkook, tavşan dişleri görülebilecek bir şekilde gülümsedikten sonra üstüne de sade bir tişört geçirdi ve sakinleştirici haplarından birini vermek üzere çekmecesinden alıp yatakta yatan bedene döndü.
Buğdayların egemen olduğu tarla bir savaş alanından çıkmış habereye benzerken yüzündeki güneş ışıltısı o farkındalığını, o fevkâlade olan güzelliğini ön plana çıkarıyordu. Katliamdan hayatta kalarak ölmeyi seçenler ailesine dahil olan Kim Taehyung, nefret ettiği adamın -nefret etmeye yemin ettiği adamın- yastığına kanlı kristaller bırakarak uyuyakalmıştı.
Banyodan sonra uyuşmuş vücudu için en iyi gelecek olan şeyin kestirme olduğunu bilen Jungkook, bir tedavinin başlangıcı olmak istedi. Sakinleştirici kimyasallar yerine bir yenilikçi bakış açısıyla; yorgun, kırgın ve kızgın adamın kolları arasına aldığı bedenini kendine çekerek sıkıca sarıldı ve onun huzurun sözlük anlamını keşfetmesini umdu.
Taehyung'un dillere destan kokusunu içine çekerken gözlerini kapamış, adamın çıkarttığı rahatsız etmeyen mırıltılarla uykusuna dalmak üzereydi. Yine de zamanından çalmak istemedi ve son bir kaçamakla gözlerini aralayarak Taehyung isimli dünya harikasının yüzünü inceleyip ona veda manasında birkaç kelam etmek istedi.
"Ben senin için geldim buraya, Taehyung." dedi ve gerçek veda için bir silah ile bir mektuba ihtiyacı olduğunu hatırladı. "Ama sen beni hiç fark etmedin."
☆
Nasıldı???
Umarım beğenmişsinizdiir♡
Çok uykum varrr, uyku düzeninizi bozmayın, bye💞🌸🙈

ŞİMDİ OKUDUĞUN
harder, better & stronger :: vkook
Fanfiction"Savaşacaksan daha güçlü savaş, kaçacaksan daha hızlı kaç, yalnızca direneceksen daha iyi diren." "Peki," dedi Jungkook, Taehyung'un emirlerini dinlemeyi bitirdiğinde. "eğer öpeceksem?" "O zaman daha sert öp."