Part 65 - Beklenmedik

61.7K 2.6K 206
                                    

Bulut

Son ses çalan müziği kapatıp arabayı durdurduğumda içimdeki tuhaf his bir an olsun geçmemişti. O kadar sinirliydim ki. Herkese. Beni bu duruma düşüren her şeye.

Tüm gece Pelin'i aramıştım ama sanki yer yarılmıştı da içine girmişti. Üstüne üstlük sabah babam tekrar ofise çağırmış ve bu kez daha açık konuşmuştu. Üstüme düşenden daha fazlasını biliyor olmanın verdiği bir suçluluk vardı üzerinde. Saf kız, daha annesinin yaşadığından bile bihaberdi. Babası da aynı şekilde hayattaydı ve bana söylemese de babam adını biliyordu. Bir keresinde bana babasıyla tanışmayı ne kadar çok istediğini anlatmıştı. Şimdi bunları gizlemek zorunda olmak çok farklıydı. Suçluluk verici. Nasıl bir oyunun içine düşmüştüm ben?

Anahtarı kontaktan çıkarırken sıkıntılı bir şekilde başımı direksiyona yasladım. Tekrardan Pelin'i aramaya çıkıp şehrin altını üstüne getirmek istiyordum ama babamın söyledikleri de aklımdan çıkmıyordu.

'Bir daha kızı basına malzeme yaptığını görürsem elimde kalırsın. Hayatıyla oynuyorsun, farkında değilsin'

Hala bilmediğim şeyler vardı ve bu yüzden elim kolum bağlıydı. Pelin'i bekleyen tehlikenin boyutunu bilmiyordum bile. Emin olduğum tek şey babamın basit bir şey için bu kadar paranoya yapmayacağıydı. Şu an beni Pelin'i aramaktan alıkoyan tek şey de buydu. Benim düşüncesizliğim yüzünden ona zarar gelsin istemiyordum.

Hafifçe gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Bana iyi gelen tek şey de artık yoktu. Yine o soğuk eve girecek, tek başıma zaman öldürecek ve hiçbir amacım olmadan yaşamaya devam edecektim.

Arabadaki havanın yetersiz geldiğini hissettiğimde daha fazla oyalanmadım ve inip arabayı kilitledim. Kilidin sesi sokakta yankılanırken patikadan evin kapısına doğru yürüdüm. Ta ki gördüğüm manzarayla duraklayana kadar.

İlk birkaç saniye hayal gördüğümü sandım. İki gündür o kadar kafayı bozmuştum ki muhtemeldi. Ama hayır. Tüm gerçekliğiyle karşımda duruyordu işte.

Bir iki adım daha atıp ona yaklaştığımda göz yaşlarıyla bulanıklaşan mavi gözlerini gördüm. Tereddütle dudağının kenarını dişlediğinde kollarını kararsız bir şekilde vücuduna sarmıştı.

"Pelin burada ne işin var?" dedim ama yanağından süzülen bir damla yaşı görüp konuştuğuma pişman oldum. Acaba haberin gerçek olmadığını öğrenmiş miydi?

"Bilmiyorum kulağına geldi mi ama.."

Bitirmeme fırsat vermeden vücuduna sardığı kollarını çözdü ve bana sıkıca sarıldı. "Biliyorum" diye mırıldandığında göz yaşları boynumu ıslatıyordu. "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Ciddiye bile almamalıydım"

O konuşurken göğsüme bir ağırlık çöktüğünü hissettim. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Biraz geç de olsa ben de ona sarıldım. Çevresinde olup biten her şeye rağmen nasıl böyle kalabiliyordu? Hepsinden öte, beni bu kadar çok sevmesi nasıl mümkün olabilirdi?

Hafifçe kendimi geri çekip ellerimi omuzlarına götürdüğümde tam gözlerimin içine bakıyordu. Öyle bir bakışı vardı ki içimdeki suçluluk duygusu daha da kabardı. Kanadı kırılmış bir kuş gibi mahzundu ifadesi. Sanki şimdi dudaklarımı dudaklarına götürsem her şey geçecekmiş gibiydi.

O an daha acı bir gerçeği fark ettim. Güçsüzdü. Çok güçsüzdü. Bütün umutları, arzuları.. Hepsinde ben vardım. Bir yandan mükemmel bir şeydi bu ama öte yandan da ürkütücü. Onu en çok incitebilecek olan kişi bendim çünkü.

Mum Işığı 1 : İstanbulWhere stories live. Discover now