Part 22

83.1K 4.4K 62
                                    

Bulut anlatıyor. Yine bölüme uygun bir Bulut multimediasını ihmal etmedim. :))

Üç gün su gibi akıp geçmiş, kafilenin geleceği gün gelip çatmıştı. Geçen üç gün boyunca aynı ortamda ondan kaçmaya çalışmıştım. Şu organizasyon işi her şeyi fazlasıyla zorlaştırıyordu.

Bir de aynı gruba rehberlik ediyorduk tabi. Artık kaçacak yerim kalmamıştı.

En komiği de ben kaçmaya çalıştıkça yanımda bitiyordu, muhtemelen bilerek yapıyordu. Halbuki üzerine basa basa söylemiştim benden uzak durması gerektiğini. Fazla inatçıydı. Ve her göz göze geldiğimizde ne demek istediğini açık bir şekilde anlıyordum.

‘Acıt acıtabildiğin kadar’

Yaşadıklarından hiç ders almadığı belliydi, yoksa söylediklerimi dinler, uzak dururdu benden. Saftı işte. Garip bir de tabi.

Bodrumdaki yakınlaşmadan sonra bir müddet kendime gelememiştim. Her zamankinden daha fazla aklımdaydı ve böyle sürekli gözümün önünde oldukça.. sinirlerim alt üst oluyordu.

Müdürün sesiyle düşüncelerimden sıyrıldığımda kafilenin gelmek üzere olduğunu öğrendim.  Kendimi toparlayıp her zamanki ciddi tavrımı sağlamlaştırdıktan sonra sırtımı kapıya yaslayıp grubu beklemeye başladım.

Saniyeler sonra uzaktan Pelin’i gördüm. Dalgın dalgın yürüyordu, beni fark etmemişti. Bir şey mi oldu diye düşünmeye başladığımda kafamdan gelen sesleri hemen bastırdım. Olmuşsa olmuştu, uyarmıştım sonuçta onu. Beni dinleyecekti en başından.

Benim olduğum tarafa yaklaştığında bakışlarımı başka bir yöne çevirdim ve istifimi bozmadan beklemeye devam ettim.

Orada olduğumu fark ettiğinde bir anlık duraksama yaşadı. Sonrasında yavaşça yanıma yaklaştı.

“Ne zaman geleceklermiş?”

Yine aynı şeyi yapmıştı işte, o kadar insanın içinde gelip bana sormuştu kafilenin ne zaman geleceğini. Bir türlü pes etmiyordu.

“Ben nereden bileyim, git başkasına sor” dediğimde ısrarla yüzüne bakmadım. Sinir oluyordu, biliyordum.

“Peki, öğrenirsem sana da söylerim.”

Bir dakika, kızması gerekiyordu. Tepkisi yüzümde bir şaşkınlık dalgası yaratırken hemen kendimi topladım. Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğundan emindim artık.

Hafifçe kafamı ona çevirdiğimde dalgın dalgın önüne bakıyordu. Bir şeyler düşünüyordu belli ki. Bakışlarımı fark etmemişti, hala tişörtünün kenarıyla oynuyordu.

Fırsattan istifade ona bakarken masumluğu bir kez daha vücudumda soğuk su etkisi yarattı. Güzeldi evet ama onu aklımdan çıkaramamamın sebebi kelimelere dökemediğim bir şeydi. Bir süre daha baktıktan sonra kendime hakim olamadım.

“Bir sorun mu var?”

Kelimeler dudaklarımdan dökülürken kendime defalarca kızdım.

Sorumu beklemediği belliydi, ben de kendimden beklemiyordum zaten. Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırırken bana baktı. Göz göze geldiğimizdeyse dalgınlığın arkasındaki o acıyı hissettim. Gerçekten üzgündü, bu kez alttan alabilirdim.

Vereceği cevabı merakla beklerken o sadece “yok bir şey” dedi.

İşte şimdi işler gittikçe tuhaflaşıyordu.

Tüm ciddiyetim ve sertliğim uçup giderken tek kelime etmeden içeri girdi. Merakımla baş başa kalmıştım şimdi.

Kendime kızıyordum ama merak duygusu içimi kemiriyordu resmen. Derin bir iç çekip ellerimi cebime yerleştirdim.

O anlatmıyorsa ben de başkasından öğrenirdim.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin