Part 34

77.8K 3.8K 350
                                    

Geciktiğim için özür dilerim ama ailemle konuşacak bile zamanım olmadı. Umarım beklediğinize değer, bu bölümü kısa tutuyorum çünkü yarın da bölüm ekleyeceğim bir aksilik olmazsa. 

Multimedia Bulut, bölüm parçası "Somebody that i used to know". İyi okumalar, yorum bekliyorum!

Resmen öpmüştü. Dudağımın tam kenarından hem de. Öyle bir yerden öpmüştü ki ilk öpücüğüm olarak saymalı mıydım emin değildim. Ah, aptal. Kendisi gibi hissettirdikleri de fazlasıyla karışıktı.

Kafamda ilk öpücüğümü alıp almadığımı tartışırken fazlasıyla dalmıştım. Belki de o yüzden herkesin bakışlarının üzerimizde olduğunu çok geç fark ettim. Bakışlar fısıltılara karışırken önüme bakıp kendimi herkesten soyutlamaya çalıştım. Ta ki Bulut boynuma dökülen saçlarımı kibarca enseme doğru çekene kadar.

Hafifçe ürperdiğimi hissettiğinde o nadir tatlı gülümsemesini yerleştirdi yüzüne. Ardından tek kelime etmeden elini çekti. İkimiz de sessizliğe gömülüp adımlarımızı hızlandırdığımızdaysa bilmem kaçıncı kez kendime sordum:

Her seferinde böyle içimi titretmeyi nasıl beceriyordu?

Tam binanın içine girmek üzereyken Bulutların her zaman oturduğu çardakta bir hareketlenme oldu. Yine aynı şey olmuştu işte. Birlikteyken belayı çekiyorduk. Hafifçe kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda onun da aynı şeyi düşündüğünden emindim.

“Nasıl ya, bu kız kendini ne sanıyor!?”

Bağıran kişinin Irmak olduğunu anlamam sadece birkaç saniyemi aldı. Irmak bize doğru sinirli bir şekilde yürürken Naz ve Bengi de kollarından çekiştirip gelmesine engel olmaya çalışıyorlardı. Tanrım. Fazla sinirliydi.

Bulut ifadesiz bir şekilde Irmak’a bakarken onu yatıştıracak en ufak hareket dahi yapmadı. Gerçekten kanımı donduruyordu bu çocuğun insanlara karşı taktığı maske.

Kuyrukları zıvanadan çıkmış Irmak’a engel olamazken tüm gözler bizim üzerimizdeydi. Herkes sanki sinemada film izlermiş moduna girmişti. Utanmasalar patlamış mısır alacaklardı ellerine. İlginçlerdi cidden, fazla ilginç hem de. Sinir bozucu derecede.

Irmak tam yanımıza gelmek üzereyken Mete yetişti ve Irmak’ı kollarından yakaladı. Kurtulamayacağını anladığındaysa da sesini bizim duyabileceğimiz şekilde ayarlayıp öfkesini kusmaya başladı.

“Sen neyine güvenip de Bulut’un yanında dolaşıyorsun?” dediğinde gözlerindeki nefret adeta bir soğuk hava dalgası gibi yayıldı vücuduma. Bıraksalar beni öldürebilirdi.

Mete’nin kollarından kurtulmaya çalıştığında Bulut koruma içgüdüsüyle kolunu hafifçe önüme koyup beni arkasına aldı.

“Söyleyeceklerin bitti mi?”

Bulut’un cümlesi sadece Irmak’ta değil, bizi izleyen herkeste tokat etkisi yaratmıştı. Fazla acımasızdı. Sonuçta Irmakla bir geçmişleri vardı. İnsanlara gösterdiği yüzü karanlıktı. Ürpertici.

“Ne?”

Irmak boğazına bir şey takılmış gibi konuşmaya çalışırken şaşkınlıktan gözleri kocaman olmuştu. Beklemiyordu. Her halinden belliydi.

“Bu fahişenin yanına yakıştığını mı düşünüyorsun gerçekten?”

Üst üste öyle cümleler sarf ediliyordu ki adeta şok olmuştum ama son söylediği içimde uyuyan öfkeli yanımı uyandırmaya yetmişti. Bana ne demişti? Gerçekten doğru mu duymuştum emin olmak için hafifçe kafamı salladım. Emin olduğumdaysa Bulut’u aşıp kendini bilmez kıza saldırmaya niyetlendim. Söylediklerini kulakları duyuyor muydu? Beni neyle itham ettiğinin farkında mıydı gerçekten?

Bulut’un hamlemi engellemesiyle olduğum yerde kaldım. İçimdeki öfke her salise daha da büyüyordu ama beni durduruş şekli fazlasıyla kesindi. Onu çiğneyemezdim bu kadar insanın içinde.

Irmak tam ağzını tekrar açacakken Bulut hızlı bir hamleyle insanların bakışlarını umursamadan elimi tuttu. Napıyordu bu çocuk? Okulda olduğumuzu tamamen unutmuştu. Bir hoca görse benim için hoş olmayabilirdi. Sonuçta burslu bir öğrenciydim ve bursumu kesmeleri işten bile değildi. Tabi bunu umursadığı falan yoktu muhtemelen.

“Pelin artık benim kız arkadaşım. Alışsanız iyi olur”

KIZ ARKADAŞ? Cümlesiyle birlikte ortamdaki herkes kelimenin tam anlamıyla buz kesti. Ben dahil. Neyin kafasını yaşıyordu bu çocuk?  Daha bir ay öncesine kadar Batuhanla sevgili olduğumu düşünüyordu herkes, şimdi bu neyin nesiydi? İnsanlar ne düşünürdü benim hakkımda, hiç umursamıyordu. Beni farklı şeylerden korumak isterken daha çok dibe batırdığının farkında mıydı acaba?

Gözlerim kocaman bir şekilde söylenenleri sindirmeye çalışırken elimi bırakmadan beni binanın içine sürükledi. Hayır, böyle olmayacaktı. Canına okuyacaktım onun.

Koridora girdiğimizde tam ağzımı açacaktım ki tek eliyle ağzımı kapattı.

“Ben Batuhanla konuşmaya gidiyorum. Sınıfına git ve kimseye bulaşma” dedi.

“Ne yani? Ben mi bulaşıyorum insanlara?” dediğimde cevap beklemeden yürümeye başlamıştı bile. Benim de bir sınırım vardı. En yakın zamanda bunu ona ödetecektim. Kız arkadaş demek? Herkesin içinde sevgiliyiz demişti. Önce bir bana söyleseydi bari. O kadar insanla birlikte öğrenmek zorunda mıydım? Hem kabul edeceğimi nereden biliyordu. Gerizekalı. Aptal.

Kendi kendime söylenirken adımı duyduğumda hafiften kendime geldim. Kafamı çevirdiğimde Hazal ve Özge’yi gördüm ve rahatlamayla karışık bir duygu kapladı içimi. Bu kızlar bana iyi geliyorlardı ve şu an hissettiklerimi birine aktarmazsam öfkeden patlayabilirdim.

İkisi de gözleri kocaman olmuş bir şekilde yanıma geldiklerinde Bulutla aramda geçenlerden bihaber olduklarını hatırladım. Ahh. Bu kızlar daha geçen gün beni Batuhanla yakıştırmıyorlar mıydı? Şimdi ne düşünüyorlardı kim bilir. Haklıydılar da düşünmekte. Ben bile şu an kendi hakkımda pek iyi şeyler düşünmüyordum. Bir an önce bir açıklama yapmam gerekiyordu.

Bulut. Seni bir elime geçireyim…

Mum Işığı 1 : İstanbulWhere stories live. Discover now