Part 38

83.6K 3.4K 155
                                    

Yeniden merhabalar! 

Multimedia Pelin. İyi okumalar :))

Gün geçmiyordu ki yeni bir şey öğrenmeyeyim. Bunca zamandır yüz yüze baktığım kadının Batuhan’ın annesi çıktığı yetmezmiş gibi bir de Bulut’un evinde öğreniyordum bu gerçeği. Of. Kadın Batuhanla aramda olanlardan haberdar mıydı acaba? Şimdi bir de Bulut’un evinde… Bütün tesadüfler aleyhimde gelişiyordu resmen ve dört gözle sırada bilmediğim ne var onu bekliyordum. Bir şeylere şaşırmak artık sıradan bir aktivite olmuştu ve kanaatimce İstanbul beni değiştirmeye başlıyordu.

Karmakarışık bir şekilde yurda döndüğümde Özge ve Hazalla konuşmuş, bir nebze olsun içimi döküp rahatlamıştım. Onlar da Bulut’un babasının gelmesine fazlasıyla şaşırmışlardı ama tabi Sevim hanımın Batuhan’ın annesi olduğunu zaten biliyorlardı. Bana anlatırken atladıkları ufak bir detaydı sadece. Onlarda kendilerine göre haklılardı, her şeyi söylemeleri imkansızdı.

Zamanla öğreniyordum ben de. Bir yandan da alışıyordum tabi.

Kızlar Sevim hanımdan zarar gelmeyeceğini, bana karşı davranışının değişmeyeceğini defalarca söyleseler de benim içim bir türlü rahat etmiyordu. Sanırım Batuhan’a karşı hissettiğim suçluluk duygusu kan bağını öğrenmemle aynı şeyleri annesine karşı hissetmeme de sebep olmuştu. Ne kadar kendimi yanlış bir şey yapmadığıma ikna etmeye çalışsam da duygularım tam tersini söylüyordu.

Bir de Bulut mevzusu vardı tabi. Tamam, şu an farklı şeyler kafamı kurcalıyordu ve sinirimi bozuyordu ama ben onu düşünmeyi bir saniye olsun bırakamıyordum. Beni insanlara, özellikle Batuhan’a, karşı zor duruma düşürmüş olsa da o bana tüm samimiyetiyle bakarken kızgınlık diye bir şey kalmıyordu içimde. Saatler önce evine hesap sormaya gittiğimde daha iyi anlamıştım bu gerçeği. En ufak bir hareketinde kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. O da bunu bildiğinden fırsatları fazlasıyla iyi değerlendiriyordu. Alçak.

Bulut benim bir türlü baş edemediğim zaafımdı. Limon’da bakışlarımızın karşılaştığı ilk günden beri bu böyleydi ve ne kadar değiştirmeye çalışsam da olmuyordu. Evet, bu zaafı yok edemeyeceğimi biliyordum ama bir şekilde kontrol altına alabilirdim. Son tecrübelerim bana bu yolu seçmemi söylemişti bir bakıma.

Öyle hisler içindeydim ki. Sebebini bilmediğim bir şekilde ona güveniyordum ama olayların gelişme şekli beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. O yüzdendir ki hissettiğim şeyi gerçekten isimlendirmeyi sürekli erteliyordum.

Bir gün takıntı diyordum, başka bir gün inat. Diğer bir günse tüm söylediklerimden vazgeçip tüm suçu ona atıyordum. Ama bir türlü aşk kelimesini kullanmıyordum. Bu ağır kelimenin getireceği sorumluluklar beni fazlasıyla korkutuyordu belki de, bilmiyordum. Tek bildiğim duygularım üzerine ciddi anlamda düşünmeyi sürekli ertelediğimdi.

“Kimi düşünüyorsun öyle?”

Hazal’ın kafama attığı yastıkla gerçek dünyaya dönmüştüm. Biraz derinlere daldığımın ben de farkındaydım. Bu konular uyumadan önce düşünülecek şeylerdi, gün içinde değil.

“Az önce anlattıklarım üzerine düşünüyorum. Bildiğiniz şeyler işte. Ben anlatmaktan bıktım, siz dinlemekten bıktınız” dedim ve hafifçe gülümsedim.

“Olur mu öyle şey, arkadaşlar ne günler içindir” dedi Özge. Bakışlarındaki samimiyet cümlesini tasdik eder nitelikteydi. Seviyordum bu kızları, bana İzmir’deki arkadaşlarımı aratmıyorlardı.

“Hem bize de heyecan oluyor” diye ekledikten sonra Hazalla hafiften kıkırdadılar. Siz yok musunuz siz. Gerçi siz de haklısınız. Tüm olaylar beni buluyor resmen. Her ne kadar istemesem de.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin