Part 54 - Gece

69.6K 2.9K 207
                                    

Hızımı alamadım, daha da yazacaktım ama bir sonraki bölüme kalsın dedim.  

iyi okumalar :)

Olayın üstünden iki gün geçmiş, sular biraz olsun durulmuştu. Alman takımı sonunda ülkesine yolcu edebilmiştik. Giderken takıma olduğu kadar Çağrı'ya da ayrı bir şekilde övgü bıraktılar. Gerçi Çağrı bunları canlı olarak duyamadı ama bir şekilde kulağına gideceğinden emindim. İki gündür okula gelmiyordu ve aklım biraz onda kalmıştı. En son gördüğümde gerçekten çok kötüydü.

"Ne düşünüyorsun?" 

Yudumladığım kahve boğazıma kaçarken tek elimle boğazımı tutup öksürmeye başladım. Deyim yerindeyse ödüm kopmuştu.

"Bu kadar korkmana gerek yoktu" dedi mavi gözlerini bir saniye olsun benden ayırmayarak. Sonra çantamı yere koyup yanıma oturdu.

Nefesim düzene girdiğinde ne cevap vereceğimi düşünüyordum. Aklım Çağrı'da kaldı da diyemezdim. Ama hepsinden önce ona yalan söylemiş olmak canımı çok acıtıyordu. Bu yüzden iki gündür çok huzursuzdum ve her fırsatta ondan kaçmaya çalışıyordum.

Benden cevap alamayınca "arkadaşların nerede?" diye sordu. Konuyu dağıtmasına ister istemez şaşırmıştım. "Neden yalnız yalnız oturuyorsun?" diye eklediğindeyse hala delici bakışları üzerimdeydi.

"Bilgisayar odasına gittiler, ödev teslimiyle alakalı bir sorunları varmış sanırım. Ben de tam bilmiyorum" dedim hızlı bir şekilde.

"Hmmm"

Aramızdaki huzursuz sessizlik büyürken ikimiz de tek kelime etmedik. Bitirdiğim kahvenin bardağıyla oynamaya devam ettim.

"Bak kim geldi" dediğinde bakışları benden ayrılmış, okulun kapısına odaklanmıştı. Bir an için başımı kaldırdığımda Çağrı'yı okula girerken gördüm. Koyu sarı saçları en son düzelttiğimdeki gibiydi. Birkaç kişiye selam verdikten sonra kimse ona bakmıyormuş gibi sakin bir şekilde yoluna devam etti. Bizi görmemişti. Gerçi görse de ne değişirdi ki?

"Gece eğlenceye gidiyoruz" dedi birden konuyu değiştirerek. Birkaç gündür ondan kaçıyordum. Öylesine rahat yalan söyleyebilmiş olmak içimde bastıramadığım bir huzursuzluk yaratmıştı çünkü. Ama beni şaşırtan asıl şey ise ne olduğunu sormamasıydı. Kafasında daha kompleks şeyler kurup benden uzaklaşmasından da korkmuyor değildim ama yalan söylediğimi nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Aynı şekilde bunun böyle gitmeyeceğini de. Bir çözüm bulmalıydım.

"Haberim yoktu" dedim beni delip geçen bakışlarına karşılık vererek. Gözlerinden kaçmayarak ilk adımı atmıştım.

"Şimdi haberin var" dedi ciddiyetini bozmayarak. "Gelmek ister misin?"

"Yok, sen eğlenmene bak. Takımdakilerle takılırsınız" dedim kısaca. Birkaç saniye gözlerimin tam içine baktı. Soğuk bakışları içime işliyordu. Kendime defalarca sordum, nasıl böyle olabiliyordu?

"Çağrı da geliyor. Sen bilirsin" dedi bakışlarını benden çekip yavaşça yerinden kalkarken. Sesinde en ufak bir ima yoktu ama ne demek istediğini gayet iyi anlamıştım. Bulut'un farklılığı da buydu. Söylemek istediği şeyi hissettirebiliyordu.

Hızlıca yerimden kalkıp peşinden gittim. Daha fazla kaçmayacaktım.

"Bulut biraz konuşabilir miyiz?"

Buz mavisine dönen bakışlarını bana çevirdiğinde içimde bir şeylerin titrediğini hissettim. Sanki yine başa dönmüşüz gibi. Etrafında buzdan duvarlar varmış gibi.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin